Başlıktaki ilk sözcük. Sanmıyorum ki ne anlama geldiğini özellikle genç kuşaklar tarafından biliniyor olsun!..
Oysa yaşı yetmişler, doksanlar arasında olanlar “yer sarsıntılarını Zelzele” olarak tanımlarlardı. Sarsıntıyı hissettikleri anlarda birbirlerini uyarmak anlamında panikle;
-Zelzele oluyor!..
Nidasıyla uyarırlardı. Ya da radyodan duyduklarında, ya da ertesi günü gazetelerde okuduklarını olayı birilerine duyurmak amaçlı olarak;
-Duydun mu Erzincan’da büyük bir zelzele olmuş, çok ölü varmış!..
Gerçekten de aklım erdiğinde büyüklerin anlatılarından ya da okuduklarımdan ilk öğrendiğim “zelzele”1939 yılında Erzincan’da olan büyük depremdi; İlin merkezi ve bağlı yerleşim yer yerlerinde
100 bin civarında konut konun yıkılmış;
- 33 bin can kaybedilmiştir…
Düşünün, 1999’da Yalova, İzmit, Sakarya ve nihayetinde İstanbul’da on binlerce bina yıkılıyor, (açıklanan) kaybımız 20 bin civarında!..
Eskişehir’de yaşanan depremler!..
Yazının bundan sonrasında “zelzele yerine deprem” olarak niteleyeceğim yer sarsıntılarını!.. nedeniyse, yazının başlığına koyduğum zelzelenin karşılığının ne olduğunu görmek için internetteki sözlüğe bakıyorum:
-Zelzele: eskimiş!..
Bir ok işaretiyle “depremi” işaretlemiş!.. .
Kimse göstermeden gülümsüyorum!.. Öyle ya;
-Zelzele sözcüğü gibi ben de ‘eskimiş’ olmalıyım!..
***
İlimizde ilk hatırladığım deprem, 9-10 yaşlarında iken. Dün Hakkı Sağlam yazısında araştırmış hatırlattı;
-1056 Aralık’ta Eskişehir depremi. Binlerce ağır ve hafif hasarlı bina, sadece 1 ölüm ve 19 yaralı.
O tarihte köydeyiz.(Kanlıpınar) İkinci gün teyzem çocuklarıyla beraber üç günlüğüne gelmişlerdi. Sonrasında bir hafta kadar çadırda yaşamışlar.
Depremin Merkezi, şehre 24 kilometre uzaklıktaki Çukurhisar köyü. Oradaki evlerin çoğu ağır hasarlı olmalı ki devlet oraya “deprem evleri” yaptırmıştı. Yapılanlar köy şartlarına uygun olmamış ki Çukurhisarlıların çoğu evlerde oturmamış, çok sonraları da dışardan gelenlere kiralanmıştı.
***
Yakın geçmişte Eskişehir yöresindeki fay hatları, yurtta meydana gelen depremlerden sonra sıkça konu edilmeye başlandı. Örneğin Osmangazi Üniversitesi kampüsünün ve içindeki Tıp Fakültesi’nin Günay fay hattının çok yakınında olduğu yazılır çizilin oldu.
Halen de yazılmakta, hatırlatılmakta!..
İşte o fay hattı ki, Çukurhisar’dan, İnönü’den geçip, başlangıcı İnegöl olan “Ölü fay” hattıdır.
-Ne zaman aktif olacağı bilinmez!..
Sarsıntılardan etkileniyoruz!..
Eskişehir merkezli depremler, olup-olacağı bu kadar!... Ancak bir anlamda şehrimizi etkileyen, hatta Çukurhisar’dan epey fazla can kaybına neden olan yakın çevrelerdeki depremlere unutmamak gerekiyor.
Hatırladığım ilki 1969’daki Gediz depremidir. Yeni ofset Sakarya’nın da fotoğraf ve haberleriyle verdiği büyük bir depremdi. Gece saat 23.00 civarı annemle Amcamlardan dönüyoruz. Merkez PTT’nin tam karşısına geldiğimizde, ağaçlardan uçuşan kuş cıvıltılarını duyuyor, annemin kolundan çıkıp, baş dönmesiyle durakladığımı hatırlıyorum.
Stadın önüne geldiğimizde Atatürk Caddesi’ndeki binalardan inen kalabalık bir gurubun, evlerinden ne alabilmişlerse, toplandıklarını görünce anlıyoruz;
-Deprem olmuş!...
****
Bir başkası: Ankara’da askerlikten terhis olmuşum. 1967’nin bahar ayları, Biletimi alıp karşısında Gençlik Parkında çay içiyor, birde Nargile söylüyorum. Hafiften başım dönüyor, tahta masadaki nargile gidip-geliyor!.. Kendime kızıyorum;
-Bilmediğin bi’şeyi niye gagalarsın!..
Otobüsün radyosu açık, spikerin sesi;
-Adapazarı’nda şiddetli deprem. Ölü ve yaralılar var!..
Pek yorumlayamıyorum ama Otogardan inip yürüdüğümde Sabri Beyin fırının yanındaki kırtasiyenin camları patlamış, millet panikte...
***
Bunları 23 Nisan’daki 6.2 şiddetindeki deprem üzerine yazdım. Oysaki bugünkü konumuz;
-Toplumun sarsıntılar geçirdiği, geçirmekte olduğu sosyal ekonomik, siyasal depremler üzerine olacaktı!...