Geçtiğimiz Cumartesi günü gazetemizin internet sayfası eğitim-kültür özel sayfası gibiydi. Bu alandaki etkinlikler o güne denk gelmiş de ardı ardına dizilmişler gibi!..
Oysa Eskişehir medyasının bir parçası gazetelerimizde, muhtemelen televizyonlarımızda bu haberlere neredeyse hemen hemen haftanın bir-iki gününde rastlanır.
Bu eğitim ve kültür etkinliklerinin önemli bir bölümünün de Belediyelerimiz tarafından gerçekleştirildiği görülür. Bunlardan biri de yakın zamana denk geldi;
-Büyükşehir Belediyesi Senfoni orkestrasının sezon açılış konseri.
Milletvekilimiz Utku Çakırözer’in davetiyle ailecek oradaydık. Bu etkinlik sonrası şu düşünceler geçti aklımdan:
Sen ki, Eskişehir (Atatürk) Lisesi’nin efsane müzik öğretmenlerinden Sumru Oktay’dan klasik müzik dinleme eğitimi de almışsın iyi kötü! Arada bir TRT 3 radyosunu bulur, dinlersin ki;
-Bunca yıldır niye ihmal ettin şehrinin senfoni orkestrasını?..
Gerçi, Yılmaz Büyükerşen’in kazandırdıklarından biri olan Orkestranın ilk yıllardaki konserlerinden bir-ikisine gitmiştim de, sonrası “ihmal yılları” olarak yer aldı hayatımda…
Şu notu da düşmeliyim. Cumhuriyet Caddesi’nde eski itfaiye müdürlüğünün yerinde yaptırılan Atatürk Kültür Merkezi’nin büyük salonunda koltuklar tümüyle doluydu.
-Göz ve kulak zevkimin doymuşluğuyla mutlu ayrıldım…
Halkevlerinden başlayarak…
Hani, merhum Süleyman Demirel, 53 yıl önce Sakarya’ya verdiği mülakatta “Artık Eskişehir hızlı bir endüstriyel ve kültürel inkişafın içine girecektir” diyordu ya;
-O öngörü, her iki anlamda, her alanda gerçekleşti ve sürüyor…
Ama sayın Demirel’in (Doğal olarak) bilmediği, o gelişmenin ilk adımlarının Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren başlamış olmasıdır. Örnek mi;
-Halkevleri. Eskişehir Halkevi!..
Sanatın her dalından, spora kadar orta yaşlılar ve gençlere verdiği kurslar, yetiştirdikleriyle düzenlediği etkinliklerle.
***
Ne yazık ki sürdürülemedi (Daha doğrusu söndürüldü) Halkevlerinin faaliyeti. Unutmadan, katkıları anlamında Çifteler Köy Enstitüsü’nün stajyer öğretmen adaylarının köylerde yarattığı kültürel ortam…
Nihayet Lise öğrencisi olarak yaşadığım bir tiyatro etkinliği. Hani Yılmaz Hoca’nın “Kanlarımızı satarak kurmuştuk” ifadesiyle anlattığı;
-Eskişehir Belediye Tiyatrosu!..
Neredeyse tümüyle Eskişehirli gençlerin “amatör oyuncu” olarak rol aldığı, zamanın ünlü tiyatrocuları tarafından sahneye konulan oyunları unutmam olası değil. Hatırladığım oyunlardan ikisi;
-Karaların Mehmetleri ve Aceleci Kalp!,,
Bizim lisenin tiyatro kolundan “Çaça” lakaplı Şener Kökkaya ve Mete İnselel de anılarımda kalan, oradan yetişmiş iki sanatçı. İkisi de Tiyatro sahnelerinden ve de filmlerinden ülke çapında ünlendiler. Çaça halen roller almakta. Mete İnselel ise genç yaşta aramızdan ayrılanlardan.
***
Şimdi Eskişehir’de yine Belediyelerimizin himayesinde çok sayıda tiyatro sahnesi her sezon perde açmakta.
Unutulmasın ki “kültürel inkişafın” temelinde Eğitim ve Öğretim kurumları ve onların kalitesi önemle yer alır.
-Gün gelir onları da anar, anlatırız!..
----------------------------------------
Bir Bahaeddin Güney
geçti Eskişehir’den…
Mesleğe, merhum valilerimizden Mustafa Karaer İle başladım, sonrasında 15 kadar vali tanıdım. Çoğu ile “yakın çalışma” yıllarım oldu. Özellikle son zamanlara rastlayanlardan kimileriyle bire bir tanışıklığım dahi olmadı. Hani deriz ya:
-Nerede o eski valiler!..
Benimkisi de o hesap. Yukarda tırnak içine aldığım “yakın çalışma” benzetmesi de meslek faaliyetlerimdendir. Yani, 80’lerin ilk yıllarından başlayarak, 90’ların ortasına kadar yürüttüğüm TRT muhabirliği nedeniyle. Onlardan biri de;
-Bahaeddin Güney’dir…
Kısa bir süre önce, ilimizde 4 yıl görev yapan Güney’in, aynı süre içinde Basın Müdürlüğü görevini sürdüren Mehmet Beysel’den aldım vefat haberini. Ölüm tarihi 27 Nisan 2023. Üzüldüm kuşkusuz,
-Allahtan rahmet diliyorum!..
***
Eskişehir’e geldiği 988’in Nisan tarihinden bir süre sonra Vali Güney’in benimle tanışmak istediği haberini aldım. Tanıştık elbet. Kısa süre sonra öğrenecektim ki sayın vali;
-Gazeteci Hüsnü Arslan ile değil, TRT muhabiri ‘Hüsnü Bey’ ile tanışmak istemektedir!..
Bunu da bir 6 ay kadar sonra, kendisinin eski görev yeri olan Antalya’ya gittiğimde öğrenecektim. Hürriyet Bürosu Şefi Erdoğan Kahya, odasında bulunan biriyle tanıştırdı beni;
-Valilik özel kalem müdürü…
Mesleki sorgulama dürtüsüyle “nasıl biri olduğunu” sormuştum kendisine. Kısa yanıtı hep aklımdadır;
-Antalyalılar kendisini ‘reklam, ekran, ikram’ valisi olarak anarlar!..
Ben de bir kez daha rahmetle anıyorum Vali Güney’i…