"Eskişehir Cumhuriyet döneminin en fazla yatırımını bizim iktidarımız zamanında gördü"
Yukarıdaki cümle Eskişehir'deki AK Partili aktörlerin yıllardır en çok kullandığı cümlenin başında geliyor.
***
Hatta aynı cümle en son, bundan 8 ay önce Eskişehir'e gelen Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kurulmuş, Vilayet Meydanı’nda toplu açılış töreninde konuşan Erdoğan "Eskişehir'e son 20 yılda 67 milyar liralık kamu yatırımı yaptık. Bu bir rekordur" demişti.
***
Hal böyleyken, AK Parti'nin yeni milletvekili Nebi Hatipoğlu, katıldığı televizyon programında "Eskişehir 25 yıldır hükümet kaynaklarından en az yararlanan şehir oldu" dedi iyi mi?
AK Partililerin en çok övündükleri bir olguyu "Eskişehir hükümetin kamu yatırımları konusunda en son sırada" diyerek adeta yıktı geçti!
***
Nebi Hatipoğlu'nun bu konuda söylediği sözleri siyasette acemi olmasına mı, yoksa son yaşadıkları olaylar nedeniyle kafasının karışık olmasına mı....
Ya da...
Kendisini hala muhalefet partisinde zannedip, gittiği AK Parti'ye hala alışamamış olmasına mı bağlayacağımızı bilemedik...
Fakat...
Söylediklerinin AK Partilileri memnun etmediğini biliyoruz...
,,,,,,,,,,
BUNU DA GÖRDÜK İYİ Mİ?
Muhabirlik yıllarımızın neredeyse tamamı Adliye'de geçti.
İşin gereği olarak bütün Adli ve İdari mahkemeler ile bu mahkemelerde görüşülen davaları sıkı bir şekilde takip eder, bunu yaparken de mahkeme hakim ve savcılarını da kişilikleri, donanımları ve mesleki tecrübeleriyle bilir ve tanırdık.
***
Bir kere tamamına yakının, şartlar ne olursa olsun kanunları sonuna kadar uygulama hassasiyetlerine sahipti.
Neredeyse tamamı, arkalarında yazan “Adalet Mülkün Temelidir” sözünde yer alan “Mülk”ün aslında devletin ta kendisi olduğunun bilincindeydi.
Tamamı, Adaletin o istenen terazisini elinde tuttuğunun farkında, vicdan ve kanaat sahibiydi.
Hemen hepsi, geciken adaletin adalet olmadığına inanırdı örneğin.
Sırf bu düşünceden hareketle, bir sonraki güne erteleme yerine davaların gecenin geç saatlerine kadar devam ettiği ve karara bağlandığı olurdu.
***
Hiçbirinin siyasi görüşünün ne olduğunu, hangi partiye oy verdiğini, etnik kimliğinin ne olduğunu bilemezdik.
Çünkü...
Hemen hepsi o binanın içinde, ellerinde kanunla gezerler, kanunla konuşur, kanunların dışında, yanlış anlaşılacaklarının bilinciyle herhangi bir konuda sohbet dahi etmemeye gayret gösterirlerdi.
***
Bazılarını o kadar iyi tanırdık ki, o gün daha ilk duruşmada moralinin bozuk olduğunu, bunun nedeninin ise bir dava kararının Yargıtay’da bozulup gelmesi olduğunu öğrenirdik.
Aynı şekilde, verdikleri kararın üst mahkemece onaylanmış olmasının mutluluğu da yüzlerine yansırdı.
***
Adil ve doğru verilmiş kararın çok büyük önemi vardı hepsi için.
O hakimlerin ve Savcıların görev yaptığı mahkemelerden yanlış bir kararın çıkacağını zerre düşünmezdik.
Zira...
Cübbelerini giydikleri anda bir makineye dönüştüklerine, duygularını, düşüncelerini ve dünya görüşlerini Adliye kapısında bırakıp, kürsüye öyle oturduklarına emindik.
***
İç dünyalarını elbette bilemeyiz ama çoğunun verdiği kararlar sonrasında gece yataklarında gönül rahatlığı ile uyuduklarını düşünürdük.
Önemli adamlardı her biri.
Kocaman, Deve dişi gibi, ciddi, kişilik sahibi, saygı duyulan adamlardı...
En azından biz öyle düşünür, onları öyle görürdük...
Zaten gördüğümüz mesleklerinin son insanlarıydı onlar...
Elbette genelleme yapmamız doğru olmaz ama her şey gibi orası da bozuldu.
Terazi yamuldu.
“Adalet Mülkün Temelidir” sözündeki “Mülk” masa-sandalye falan gibi görünmeye başlandı.
Geciken adalet bile aranılır oldu.
Sonuçta...
Adalet de Adalete güven de sarsılabildiği kadar sarsıldı.
Vaziyet öyle bir hal aldı ki, ülkenin en yüksek iki mahkemesinin neredeyse adliyelik olduğuna bile tanık olduk iyi mi?
,,,,,,,,,,,,,,,
ARTIK ÇOCUKLAR BİLE BİLİYOR…
Çocuklar sokakta, ellerinde bir top, bağıra çağıra konuşuyor, tartışıyorlarmış.
Yoldan geçen bir siyasetçi sormuş;
-“Ne var? Ne oluyor?, Neden birbirinize avazınızın çıktığı kadar bağırıyorsunuz?”
***
Çocuklardan biri öne atılmış;
-“Amca bir top bulduk. Aramızda bir iddiaya girdik. Kim en büyük yalanı söylerse, bulduğumuz top onun olacak.”
***
Politikacı kızmış çocuklara…
-“Hiç utanmıyor musunuz siz? Ben sizin yaşınızdayken yalan nedir bilmezdim. Hala da bilmem. Yalan kötüdür. Hele bu yaşta yalan ile ilgili iddiaya girmeniz çok fena. Derhal bırakın bu oyunu”
***
Çocuklar bir süre düşünmüşler.
Sonra önlerindeki topa bakmışlar.
Aralarından biri topu almış ve siyasetçiye uzatmış,
-“Tamam amca! Sen kazandın. Top senindir!”
***
Siyasette özellikle son günlerde yaşananlar, artık siyasetin ne şekilde yapıldığını, siyasetçinin de ne şekilde davrandığını çocuklara bile öğretti sanki...