İki yaşlı hasta yeni hastane odasına alınırlar. 
İki hastanın da durumu ciddidir. İkisi de yürüyemiyor.
Hastalardan biri pencere kenarında yatmakta diğeri ise pencere görmeyen tarafta yatmaktadır

Pencereden uzak hasta hiç konuşmaz. Gözleri kördür ve ağır bir akciğer rahatsızlığı yaşamaktadır. Pencere kenarındaki hasta pek çok denemeden sonra nihayet diğer hastayı konuşturmayı başarır.

Hastalar önce ailelerinden ve çocuklarından bahsederler.
Pencere tarafındaki hastanın sohbeti sayesinde o karamsar hali gitmiş ve huzurlu hissetmektedir diğer hasta.

Pencere kenarındaki hasta hemşireden perdeyi ve pencereyi açmasını ve kendisini pencereyi görecek şekilde yatakta oturtulmasını ister.
Hemşire sadece bir saat izin verilebileceğini söyler.

Pencere kenarındaki hasta her gün bir saat boyunca diğer hastaya pencereden gördüğü güzellikleri anlatır.
Allah'ım der harika bir doğa ve ağaçlar var ve ilerideki bir gölü görebiliyorum. Muhteşem büyük bir göl ve çevresinde park var.
İnanamazsın ama pek çok ördek geçiyor ve hava o kadar güzel ki.
Diğer hasta onu mutlulukla dinler…

...

Her gün harika manzaraya bakarak oynayan çocukları, havanın güzelliğini ve el ele tutuşup göl kenarında gezen insanları anlatır penceredeki hasta diğer hastaya.
Diğer hasta o bir saatlik pencere anını her gün mutlulukla bekler ve o anın hiç bitmemesini diler.

Bir gün hemşire kontrol için odaya geldiğinde, pencere tarafındaki hastanın huzur içinde vefat ettiğini görür. Haber verir. Yatak değiştirilir ve gün içinde kör hastanın yanına yeni bir hasta gelir ve konuşmaya başlarlar. 

Kör olan hasta yeni hastaya sorar!
Çok şanslısın, penceredeki harika manzarayı görüyor musun?
Ne manzarası dostum, sadece büyük gri bir duvara bakıyor bu pencere.

Memleketin durumu da nerdeyse böyle,
Umut ve özgürlük hayali arasına sıkışmış bir dönemde yaşıyoruz sanki!

Hani yemek fiyatlarının restoranlara göre çok daha ucuz olmasıyla öne çıkan Meclis lokantası birkaç gün önce bir kez daha gündem olmuştu.
TBMM lokantasında paylaşılan bir adisyonda 5 çeşit yemek (bir porsiyon tarhana çorbası, patatesli çökertme kebabı, fıstıklı tel kadayıf, karışık turşu, gazoz ve kuver) yalnızca 121 TL tutmuş. Gayet ucuz, keşke ülkenin her köşesinde bu fiyatlar geçerli olsa da herkes Çökertme kebabının tadına bakabilse.

Lakin normal bir lokantada bu adisyonun tutarı 750 - 1.500 lira civarındadır.

Durum böyle olunca da her vatandaşın hikayede ki hastaya anlatılan gri duvarın ardındaki manzara hayali bir yana dursun, cebindeki delikten ne TÜİK’in haberi var ne iktidarın ne de meclis lokantasında yemek yiyen vekillerin haberi var.

Paul Vallery diyor ki “Beni ilgilendiren şey eser değil, eserin nasıl yapıldığıdır.”

Sizce bu eser nasıl yapıldı ve eserin sorumlusu kimdir?