Cuma Hutbesinin sonunda İmam Efendi; “Muhakkak Allah adaleti, iyiliği, yakınlara
yardım yapmayı emreder; hayasızlığı, fenalığı ve azgınlığı yasaklar.” (Nahl 16/90)
Ayet-i Kerimesini okur.
Oysa bizler, bu ayette yapmayın denilen ne varsa yapıyoruz. Ülke idaresinden
sorumlu olanlar, okumak isteyen fakir çocuklar yurtlarda tecavüze uğruyorlar ve
sorumlular da sırıtarak bir kereden bir şey olmaz diyerek hayasızlıklarını
tescilleyerek, kendilerine emanet edilen o çocukların geleceklerini karartıyorlar.
Fakirlere yardım yapılırken partiye üye olanlara öncelik tanınıyor.
Başka bir Ayet-i Kerime’de Yüce Allah, “Muhakkak, Allah size emanetleri ehline
vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder,”
(Nisa, 4/59) buyurmaktadır. Bir makama alınacak birisini yada bir işçiyi alacaksanız
o işin ehli olan ve liyakat sahibi olan insanları alın diyor da biz emrin tam tersini
yapıyoruz; kızını, oğlunu, enişteni, yakınını, yakınının yakınını o işe alacaksın
anlıyoruz. Allah tüm öğretilerinde “adaletle hükmedin” demiştir. Biz de adaleti
anlamadığımız için ya da işimize gelmediği için, çıkarımıza göre kullanıyoruz. Oysa
tüm din kitapları adalet üstüne yazılmıştır. Din = Adalet.
Bütün dinler; dürüstlükten ve doğruluktan yana olduklarını beyan ediyor.
Doğruluktan yana olun, kimseyi kandırmayın demiyor mu? Sonra siz yöneticiler her
konuşmanız da doğruluktan yana olduğunuzu ve bizlerinde doğru olmamızı istiyor ve
kul hakkı yemenin en büyük günah olduğundan söz ediyorsunuz. Her alanda, dini
referans olarak öne çıkarıyor, insan olmanın onuru dürüstlük diyor sunuz? Zaten dini
kuralların en başında dürüstlük, özü sözü bir olmak değil midir? Olanı olduğu gibi
yansıtmak gerçeği saklamamak değil mi? Oysa bizler gerçek enflasyonun altında
ezilirken özü sözü bir insanları arıyoruz. Kısaca koskoca bir ülkeyi dolar uğruna
fakirleştirmenin yukarda ki iki ayete ters düştüğünü ne zaman göreceksiniz. Benim
bildiğim: İslamı yaşamak isteyen kişi, bildiğinden, inandığından ve olduğundan
başka türlü görünmeye çalışmaz.