Çember çevirir, misket (bilye) oynardık.
O cam bilyeleri ışığa tutup bakmaktan zevk alırdım.
İki buçuk kuruşa bir külah leblebi tozu alır.
Ağzıma koyar sonra arkadaşımızın yüzüne Aptullah derdim.
Yüzü leblebi tozu ile bulanırdı.
Şimdi anlatırken o yüzler aklıma geldi.
Hala gülerim.
Gazoz çekişmeyeniniz var mı?.
İki kişi ellerine gazozları alır.
Gazoz kapaklarını bir birine geçirir ve çekerler.
Kimin gazoz kapağı açılırsa o gazoz karşısındakine verilirdi.
Gazozu kazanan da zevkle içerdi.
Timbo oynardık. Kahve rengi şekerin sarıldığı kağıdın adıydı timbo.
Birden kırka kadar hayvan resimleriyle süslü kağıtlar oynanır.
Elinizle düzeltilmiş timbo kartlarıyla karşınızdaki oyuncuya:
Alt mı üst mü? Diyerek sorarsınız.
O da elinde tuttuğu timbo kağıdını tutarak üst veya alt der.
Üst dediyse üsteki timbo kağıt açılır.
Alttaki timbo kağıdından bir fazlaysa tuttuğu kağıt kadar timbo kağıdı kazanırdı.
İlk okul beşinci sınıfta başlardı sıkıntılar!
Ne mi başlar? Kıpırdamalar.
Vücudundaki değişimlere bir anlam veremezsin.
Ama kız arkadaşlarına bakışında değişir.
Ne zor günlerdir o günler.
Bir kızı sevmenin ne demek olduğunu, orta okula başladığında öğrenirsin!
Çünkü biraz bilgilenmişsindir..
Mektup yazmayla başlar bu aşklar.
Bu mektuplar beni edebiyata tutkuyla bağlamıştı.
O günlerin hayalleri; bu günlerin romanlarının mayasıymış meğer.
İyi ki sevmişiz, sevip insan olmuşuz.
Zaten bu dünya sevgi üstüne kurulmamış mı?