Bundan 30-35 yıl önce Eskişehir’in demiryolu ile Gemlik limanına bağlanması isteniyordu.
Zira…
Eskişehir’de üretilen ürünlerin limanlara ulaşımı ancak karayolu ile yapılıyor, bu da ortaya yüklü bir lojistik maliyeti çıkartıyordu.
O yüzden Eskişehir’e büyük sanayi yatırımcıların gelmek istemediği, yatırımların Eskişehir yerine limana yakın bölgelere yapıldığı sık sık dile getiriliyordu…
***
O günden bu yana Eskişehir sanayisinin demiryolu ile Gemlik limanına bağlanması talebi bıkıp usanmadan sürekli dile getirildi…
O günden bu yana Eskişehir’in demiryolu ile limana bağlanacağının sözü gelip giden her hükümet yetkilisi tarafından bıkmadan usanmadan verildi…
Neticede verilen sözler yıllar geçmesine rağmen bir türlü tutulmadı.
Eskişehir sanayisi 35 yıldır demiryolu ile limana bağlanamadı.
Halbuki o günden bu yana geçen 35 yılda, her yıl 10 kilometre ray döşenebilseydi, bu bağlantı bugüne kadar çoktan bitmiş olurdu.
***
Yaşadığımız deprem felaketi sonrasında şu sıralar İstanbul’daki olası deprem ihtimali sıkça konuşuluyor.
İstanbul’da olma ihtimali yüksek bir depremin ülkeyi felce uğratacağı, meydana gelebilecek yıkım nedeniyle tedarik zincirinin ortadan kalkabileceği senaryosundan bahsediliyor.
Olası böyle bir durumun bütün şehirler gibi Eskişehir’i de olumsuz etkileyeceği, zira Eskişehir’de üretilen ve genellikle karayolu ile İstanbul’a giden malların yolunun tıkanacağı gibi bir tehlike söz konusu.
***
İşte Eskişehir’in demiryolu ile limana bağlantısı, böylesine olağanüstü bir durumda şehir sanayisi için bir alternatif oluşturma açısından daha da önemli ve hatta zorunlu hale geliyor…
Sırf böylesine bir ihtimalin olması bile Eskişehir’in demiryolu ile limana bağlanmasının ne kadar önemli olduğunu gösteriyor…
Sonuç olarak…
Yapılacağına dair herhangi bir umudumuz yok.
Yine de yazalım istedik.
Öyle ya; hiç olmasa tarihe not düşmüş oluruz…

liman 1

liman 2

BUHRANDAN ANCAK REKLAMLA ÇIKILIR…

İngilizcede Public Relations olarak ortaya çıkmış, dilimize Halkla İlişkiler olarak çevrilmiş bir uygulama.
Kısaca PR olarak isimlendiriliyor.
Kavramın ilk çıkış tarihi 1954’lere denk geliyor.
Yani "Büyük Buhran" öncesine...
Buhran öncesi kitlesel üretim ve tüketim modeli sürdürülemez hale geliyor.
Odak noktası insan olan bir pazarlama modelinin eksikliği ortaya çıkıyor. 
Böylece sürdürülebilir bir üretim ve tüketim modeline yönelik ilk adımlar atılıyor.

***
Ürüne duyulan ilgiyi büyük ölçüde üreticiye duyulan güvenin belirleyeceği keşfediliyor önce.
Ardından…
Söz konusu ürünün veya hizmetin niteliğinden bağımsız olarak, insanların güven duydukları üreticilerin ürettiği ürünlere rağbet gösterdiği keşfediliyor.
Bu yüzden, kar amacı olsun olmasın, bir ürünü, yapıtı veya hizmeti kitlelere ulaştırabilmek için, öncelikle marka güveni kazanma zarureti doğuyor.
İşte etkili bir PR çalışmasıyla, hedef kitleye hitap eden  marka imajları  oluşturulup, bu sayede markaya ait mallar ve hizmetlerde büyük bir artış sağlanıyor.
***

Keşfedilen bu modelin, yani PR'ın en önemli ayağını reklam oluşturuyor.
Hedef kitleye yönelik yapılan düzenli, etkili ve prestij reklamlar, hem malın satışını arttırıyor, hem de malın ait olduğu markanın değerini yükseltiyor.
Yaşanan büyük buhran sonrasında şu açıkça görülüyor ki; buhranda ayakta kalan ya da buhranla birlikte parlayıp, yükselen firma ve markaların tamamı, bunu yaptıkları PR çalışması ve reklamlarla başarıyor.

***
Büyük buhrandan gelelim günümüze...
Ülkemiz bu güne kadar görmediği felaketleri art arda yaşamak zorunda kaldı.
Ülkenin başına gelmeyen felaket kalmadı ve bu durum üretim yapan ve hizmet üretenleri de olumsuz yönde etkiledi…

***
Ancak yaşadığımız  bu olumsuz  koşullar böyle devam etmeyecek.
Elbette bir sürecin sonunda ülke olarak normale ve sonrasında da topyekûn eskiye döneceğiz.
Bunu da üreterek ve ürettiklerimizi hem tüketip hem de pazarlayarak yapacağız.
***
İşte önümüzdeki günler aslında,  marka değeri yaratma ve üretilen mala olan güveni sağlama adına değerlendirilecek mükemmel bir süreç oluşturuyor.
Bu süreci sağlayabilmek de ancak, PR ve PR'ın en etkili ayağı olan reklam ile mümkün gözüküyor.
Sonuç olarak...
Nasıl ki büyük buhrandan güçlenerek çıkan  markalar bunu reklam ile başardılarsa, bugünün markalarının da bu felaket günlerinden güçlenerek çıkmasının en etkili yolu yine, prestij sağlayacak,  güven oluşturacak ve hedef kitleye direkt ulaşabilecek reklamlardan geçiyor...
Bizden söylemesi…
1..

2..-1

BİZLER DE MAHVOLDUK!

Yaşanan deprem felaketi sonrasında, depremzedelerin yurtlara yerleştirilmesi amacıyla  üniversitelerin uzaktan eğitime geçmesi kararı alındı…
Bu karar üzerine öğrenciler şehirlerine gitmek üzere Eskişehir’den ayrılmaya başladılar.
Kararın alelacele, hesap-kitap yapılmadan alındığını ve bu kararın yeniden gözden geçirilerek, kapanma kararından vazgeçilmesi gerektiğini daha önceki yazılarımızda dile getirdik.
Eskişehir’de kafe işletmeciliği yapan bir vatandaşımız mesaj göndermiş…
Mesajında, pandemi ile işyerinin önce kapalı kaldığını, ardından üniversitelerin uzaktan öğretime geçmesiyle müşteri gelmediğini,  2 yıl iş yapamadığını, bu süreyi cepten yiyerek geçirdiğini ve büyük bir borca girdiğini söylemiş.
Ardından da:
-“Tam pandemi nedeniyle yaşadığımız kayıpları telafi edeceğimiz bir süreç yaşamayı beklerken, şimdi de üniversiteler kapatıldı, öğrenciler şehirlerine yollandı. Bu karar bizleri de tam anlamıyla mahvetti.” demiş…
İlgilenenlerin bilgisine sunulur…
öğrenciler