Gazetecilik; hemen hemen dünyanın her yerinde direkt ya da dolaylı olarak, baskı/şiddet ve sansüre maruz kalan ender mesleklerin başında gelir.
Gazetecinin sorumluluğu çok çıtası yüksek; boyun eğmeden, gerçeklerin izinde kamuoyunu bilgilendiren ve eleştiri yoluyla denetim işlevini üstlenerek düşüncelerini toplum yararına kullanması nedeniyle, hedef tahtasındaki yeri pek değişmez.
Bu nedenle Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun, Basın özgürlüğünün önemini vurgulamak ve gazetecilerin haklarını güvence altına almak için 1993 yılında aldığı bir kararla, 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü olarak karara bağlamış.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ise 24 Temmuz Basın Özgürlüğü İçin Mücadele Günü olarak bu günü belirlemiş.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafında ise 2013 yılında alınan başka bir kararla 2 Kasım tarihi “Gazetecilere Karşı Suçlarda Cezasızlıkla Mücadele Uluslararası Günü” olarak kararlaştırılmış.
Türkiye’de basın emekçilerinin sosyal ve ekonomik haklarını güvence altına alan 212 sayılı Basın Yasası’nın 1961’de yürürlüğe girdiği gün olan 10 Ocak günü ise “Çalışan Gazeteciler Günü” olarak kutlanmasına karar verilmiştir.
…
Hal böyleyken, gazeteciliğin bitmeyen telaşı, habere ulaşma isteği ve ısrarı bir yana dursun. Basında yaşanan sorunların çoğunluğu, patronlardan ziyade iktidarların gazeteciye bakışı, ekonomik koşullar ve bazı hukuki aksaklıkların bitmez tükenmez cenderede döndüğü ve birçok soruyu da cevapsız/çözümsüz bıraktığı göz ardı edilmemeli artık.
Tepeden tırnağa birbirine bağlantılı ülke sorunları, toplumsal ve bireysel açıdan her gün şahit olduğumuz onlarca yaşanmışlığa ayna tutan aşağıdaki fıkradaki ironi gibi, mizahi bir dokunuşla yüzümüze tatlı bir tebessüm bıraksın!
…
Patron sekreterine talimat verir: Bir haftalığına, iş için yurtdışına çıkacağız. Ona göre hazırlan der.
Sekreter kocasını arar; Patronla bir haftalığına yurtdışına çıkacağız. Sen başının çaresine bak kocacığım der.
Kocası sevgilisini arar: Karım bir haftalığına yok. Bu haftayı beraber geçirelim. Sevgili, özel ders verdiği minik çocuğu arar: Bu hafta sana ders veremeyeceğim. Gelmene gerek yok der.
Minik çocuk dedesini arar: Dedeciğim bu hafta Öğretmenim yok dolayısıyla dersim de yok. Ne olursun, bu haftayı beraber geçirelim.
Dede: (1. bölümdeki patrondur) sekreterini arar. Bu haftayı torunumla geçireceğim. Gezimiz iptal oldu. Maalesef gidemeyeceğiz der.
Sekreter kocasını arar: Gezimiz iptal oldu. Gidemeyeceğiz haberin olsun der.
Koca sevgilisini arar: Bu hafta beraber olamayacağız. Karımın gezisi iptal oldu.
Sevgilisi ders verdiği minik çocuğu arar: Bu hafta sana ders verebileceğim. İşlerim iptal oldu.
Minik çocuk dedesini arar: Dedeciğim, öğretmenimin işleri iptal oldu. Bu hafta beraber olamayacağız. Çok üzgünüm!
Dede sekreterini arar: Merak etme bu hafta sonu yurt dışına çıkabileceğiz, der.
…
Bitmeyen bu fıkra gibi, şu dünyanın da hiç telaşı bitmiyor.
Kavgası gürültüsü hiç eksik olmayan bu memlekette her nerde ne yaşanıyorsa, haber için her şeye koşan yine gazeteci oluyor.
Durum böyle olunca da yazılana, çizilene itiraz eden edene, adresi belli gönlü deli bu meslek erbabının başına patlayan kabağın bini bir oluyor da oluyor.
Her şeye rağmen yeni dönemde gönlümüzden geçen; sorunları geride bırakmış, ekonomik özgürlüğünü elde etmiş, hiç bir güce boyun eğmeden toplumsal sorunları, yalın gerçekliği ve tüm çıplaklığıyla kamuoyuna ulaştırmaya devam etmektir.
Güçlü, güvenli yarınlara, gazetecilerin hak ve teminatı için, ‘’10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’müz’’ kutlu olsun.