İki çocuğunun da kendisinden olmadığı gerekçesiyle, boşanmak için mahkemeye giden bir müftünün talebi reddedilmiş.
Sonra anlaşılmış ki!
Çocuğu olmayan bu müftü, arkadaşına; karısı ile birlikte olması için teklifte bulunup, iki çocuğu böyle sipariş etmiş.
Dahası da var…
Müftü, Hacca götürdüğü bir kadına yolda aşık olmuş.
Ama gönül ferman dinlemiyor.
Hacca varınca da, burada da daha güzel başka bir kadın görünce, bu sefer de buna aşık olmuş.
Olaylar açığa çıkınca da,
Diyanet soruşturmuş.
Kapatamayınca da müftüyü görevden almış.
Müftü mahkemelere gitse de.
“Mesleki Saygınlığı” yerle bir ettiği için idare mahkemesi ve Danıştay, müftünün görevden atılmasını yerinde bulmuş.
Son bir hınçla müftü AYM’ye gidince, yüksek mahkeme de “mesleğin itibarını” değil, adamın “özel hayatının itibarını”, yani günah işleme özgürlüğünü önemli bulup kararı iptal etmiş.
Yani müftü göreve dönebilecek denilmiş.

Memlekette durumlar böyle…

Fıkrayı aratmayan türden gerçeklerle, gerçeği aratmayan hikayelerin yaşandığı bir yerdeyiz.

Gülsek mi acınacak halimize, yoksa ağlasak mı gülünecek halimize bilinmez ama gönül ferman dinlemez, kişi gerçekten sevmişse, şartlar ne olursa olsun asla vazgeçmez. 

Ama bahse konu olan kişinin durumu farklı olsa da her önüne gelene mavi boncuk dağıtmış adam.

Etik ve ahlaki açıdan kabul edilemez bir durum. 

İmam bunu yaparsa cemaat ne yapmaz diye sormazlar mı?