“Bir ulus, ne kadar derin bir bunalım içinde ise ziynet ve süs eşyası ile o kadar savurgandır.” diyor, Adolf Loon.
…
Herkesin hayatı farklı ama zengininden fakirine, herkesin ortak derdi ekonomi.
…
Son iki yılda yaşanan hayat pahalılığı, orta direği yerle bir ederken, fakiri daha fakir zengini daha zengin yapmış durumda.
…
Marketten lokantasına, kasabından manavına, tekstilinden beyaz eşyacısına, pazarcısından seyahat acentesine kadar, herkes tutturduğuna satıyor.
Satıyor mu? Satıyor.
Satamadığını da kitabına uyduruyor.
…
Yediğiniz yemeğin, içtiğiniz çayın, giydiğiniz ayakkabının fiyatı nerdeyse Avrupa ülkeleriyle yarışacak nitelikte.
…
Hayat; sabah akşam değişen etiketlerin izini süren emekliye çile.
Üç liralık tarla domatesini, 40 liraya satan esnafa ödül oldu.
…
Bir liraya mal olan çayı 30 liraya, 10 liralık kahveyi 150 liraya satan Bistro Cafe’ye gün doğdu.
…
Yüz liralık interneti 600 liraya, bin liralık koltuğu 6 bin liraya, 2 bin liralık daireyi 12 bin liraya kiraya, 1 milyon liralık evi 6 milyon liraya sata biliyorsan, ya bu ülkede enflasyon hesabında bir kara delik var yada da kara delikte kaybolmuş bir hesap var.
…
İğneden ipliğe, simitten poğaçaya, internetten telefon tarifelerine kadar,
Herkes tutturduğuna sattı satıyor.
Bahanesi çok ama hiçbir denetim yok.
…
Loon’un değişiyle bir ülke; ne kadar derin bir bunalıma girdiyse, o oranda ziynet ve süse, israfa ve şata vata düşkün hale gelmiş demektir.
…
Çünkü alttakilerin üstekilerden, üstekilerin alttakilerden haberi yoktur.
…
Haberi olsa bile herkes tutturduğuna çoktan saymıştır.