Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde okuduğumuz yıllar… 

Prof. Mehmet Gönlübol Hocanın "Kamuoyu ve Dış Politika" dersindeyiz. 

Konu, ABD’deki iç etkenlerin dış politikaya tesiri.  

Hoca, tam bir yetkinlik ve vukufla anlatıyor. 

Anlatımı öyle güzel ve akıcı ki can kulağı ile dinliyoruz. 

Aradan geçen uzun yıllara karşın o günkü sözleri hâlâ kulağımda çınlar. 

-Arkadaşlar, siz bu Amerika’yı essahtan bir devlet, ahalisini de bir millet mi zannediyorsunuz? 

“Peki öyle değilse ne?” der gibi bütün sınıf yüzüne bakıyoruz.

Anlatmaya devam ediyor: 

-Evet Amerika sözde bir devlettir; görünüşte bir demokrasisi de vardır. Kongre üyelerini ve başkanı da halkın seçtiği düşünülebilir.  Ne yazık ki kazın ayağı hiç de öyle değildir.  O, devlet görünümlü koca bir aygıttır; bu aygıtın iç işleyişi öğrenilmeden dış politikası doğru anlaşılamaz.  Şu an ABD’yi 12 büyük tröst yönetir arkadaşlar. Bunların hepsi küresel para baronu, dolar trilyoneri Siyonistlerdir.  En önemlileri: Dreyfüs tarımı; Rockefeller petrol ve türevlerini; Bernard Baruh silah sanayisini, Morgan dünya para piyasalarını yönetir.  Medya denilen stratejik tüm kitle iletişim araçları ellerindedir. Amerikan toplumunu, siyasetini ve kamuoyunu istedikleri gibi oluşturup yönlendirirler.  Öylesine kibirli ve yenilmez olduklarına inanmışlardır ki, içlerinden biri bir tartışma esnasında, 

“Başkan da kim oluyor?" der. "Biz istersek iki kulaklı köpeği çuvala koyar, çalkalar çalkalar içinden Amerikan Başkanı çıkartırız!”

Aklınızdan çıkarmayın; ABD “Siyonizm’in Bodygardı”dır.

Dünya ve insanlık için bir eziyet, bir işkence aracıdır.

Bunu asla unutmayın!

Mehmet Gönlübol Hocamızın o gün söylediği bu sözleri bana fantastik bir masal gibi gelmiş, inanamamıştım. 

Ama bu günlerde şu yaşananlara bakıp, rahmetli hocamıza yerden göğe kadar hak veriyorum. 

Bütün masum köpeklerden özür dileyerek söylüyorum: 

 -Yüce Allah dünyayı ve tüm insanlığı, Siyonizm'in çuvaldan çıkardığı bu iki kulaklı köpeklerin şerrinden korusun!

KURTULUŞ YOLUNDA 

Erzurum,7 Ağustos 1919... 

Düvel-i Muazzama denilen zalim devletler… 

Yenilmez orduları, devasa armadaları, son sistem silahlarıyla milletimizin ölüm fermanını çoktan imzalamış; vatanımızı parça parça yapıp paylaşmışlar.  

Elde ne ordu kalmış, ne de silah...  

Yıllarca süren anlamsız savaşlarda, basiretsiz yöneticilerin eliyle milyonlarca Mehmetçik adı bilinmedik cephelerde düşmandan önce kara buza kaptırılmış, Arap çöllerinde heder edilmiş, kanal sularında boğdurulmuş, tifoya, tifüse, iskorbüte, hasılı salgın hastalıklara kırdırılmış… 

Vatan toprakları yanmış yıkılmış, millet yokluk yoksulluk içinde perperişan… 

Daha da kötüsü, dış düşmandan daha da iğrenç içerideki hainler… 

Erzurum Kongresi bitmiş Sivas’a  gidilecek. 

Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları; vazifelerinden atılmış, rütbeleri sökülmüş, ceplerinde idam fermanları… 

Bir masa etrafında kara kara düşünüyorlar. 

Gidilecek ama bazı sorunlar var!  

Mustafa Kemal Paşa askerlikten azledilmiş, kongrede giyecek elbisesi yok, elbise lazım. 

Neyse ki Erzurum Valisi Münir Bey kendi elbisesini vererek bu sorunu çözüyor. 

Daha önemli bir sorun, arabalarına dört lastik lazım. 

Onun için de bin lira… 

Tüm heyet üyeleri ceplerini boşaltıyorlar. 

Hepsinden çıkan para ne kadar biliyor musunuz? 

Yalnızca 80 lira… 

Hummalı bir araştırmadan sonra, nihayet Erzurumlu bir hayırseverin kefaletiyle 900 lira borç bulabilirler. 

 Türk Milleti’nin bu bir avuç soylu evlâdı… 

Açlığa, çaresizliğe, yoksulluğa, salgın hastalıklara, ihanetlere, sırttan vurmalara aldırmazlar. Aynı silah kardeşliğinin güneşten solmuş, toprak kokan üniformalarını yeniden giyerler. Milletimizin yapayalnız ve çaresiz bırakılmışlığına karşı kutsal ve soylu bir isyan başlatırlar. Yanmış, yıkılmış vatan toprağının altından dağ gibi bir zeybek heybetiyle diz vurup ayağa kalkarlar. Hüsranları azme çevirip yoktan ordular var eylerler. Büyük Harp’den arta kalan kollarını, bacaklarını, gözlerini ve nihayet canlarını da bu cephelerde bırakırlar. Kanlarını kara toprağa harcedip bir büyük destan başlatırlar.  

Bu öyle bir destan ki gözlerin gördüğünü dudaklar mümkün değil anlatamaz. 

Sonunda mazlum milletimizin hukukunu cihana yiğitçe haykırıp tarihi yeni baştan yazarlar; yazdırırlar. 
  * 

İşte yüzyıl önce kan, barut, duman kokan o günlerde ilan edilen cumhuriyetle muhteşem yürüyüş başlamıştır. 

Türk Milleti'nin büyük şafağına… 

Kızıl Elma’ya doğru!