Ne iştir bu böyle artık yıllar değil, günler bile birbirine benzemiyor.

Bugün tıpkı dün gibi, dün de tıpkı yarın gibi olsa, aslında hiç fena olmazdı.

Çünkü neyi tutsak, nerden tutsak elimizde kalıyor.

Her yeni günde bir değil birden fazla sürprizle uyanıyoruz.

Gündem yoğun mu yoğun, iyisiyle kötüsüyle nefes almadan dolu dizgin gidiyor her şey.

Hayat bu, kimi doğuyor kimi ölüyor, kimi işte kimi güçte, kimi de aslanın ağzından midesine inmiş ekmeğinin peşinde.

Bugün mü? Bugün yeni bir gün!

Yeni günün ilk ışıkları yanarken, ülke Instagram erişimi engeliyle uyandı.

Ama kimse aydınlanamadı.

Şöyle bakınca haber çok…

Anayasa Mahkemesi kararı, doğalgaz zammı, fındık tavan fiyatı, ihracatçıların kur talebi, Genco Erkal’a veda, Haniye olayı, SGK’nın bankalarla anlaşması, Uyuşturucu Çeteleri, Enflasyon, Cinnetler, Cinayetler liste uzayıp gidiyor…

Kimin eli kimin cebinde bilinmez ama zenginin eli fakirin cebinde diyorlar.

Kiradan, ücretten, alın terinden, haktan, hukuktan, vergiden, etten, etekten, gezmeden tozmadan, tatilde, seyahatte, alışverişte, yemede içmede vs.

Hatta ve hatta şu üç günlük dünyada göçüp gittiği gün, gömüldüğü yerde bile birilerine imtiyaz var.

Yıllar yılı takır takır vergisini ödeyen milyonların yanında, yıllardır dünya kadar para kazanıp, hiç vergi ödemeyen dev şirketleri de duyduk bu hafta.

Vergi vermeyenin ödüllendirildiği bir ülke mi olduk yoksa?
Olabilir, olmaya da bilir.

Kimine kar kimine zarar.

“Sorgulanmayan yaşam, yaşanmaya değer değildir.” diyor Sokrates.

Bizce de öyle, söylemesi bizden takdiri sizden.

Aksi takdirde nerden tutarsan tut, elinde kalır her şey.

Elde kalan bir tutam umut olsa da, hayat güzel.

Her şeye rağmen yaşamaya değer bir gün daha geçti ömürden.