Düştüm mapus damlarına öğüt veren bol olur.
Toplasam o öğütleri burdan köye yol olur
Ana baba bacı kardaş dar günümde el olur
Namus belasına kardaş döktüğümüz kan bizim
Her ulusun bir özelliği vardır.
Bizim özelliğimiz de öğüt vermek!
Evet, evet yanlış okumadınız.
Eskilerin nasihat dedikleri şey, yani öğüt.
Bir kişiye veya topluluğa yapması veya yapmaması gereken şeyleri söylemek.
Ölçüyü kaçırmazsanız hoş olur.
Ne hikmetse o ölçüyü bir türlü tutturamayız. Nasıl mı?
Ağzımızda sığara, şımaranın zararlarını anlatırız.
Üstüne üstlük “Otuz senedir içerim şu mereti”
diyerek sözlerimize devam ederiz.
Eşim: Hadi arkadaşlarlara ev ziyaretine gidelim” dedi.
Gitmesen olmaz. İki üç aile sözleşir gideriz.
Akşam yemeğinden sonra gidersiniz.
Ev sahibi gelmenizle birlikte ikrama başlar.
Servis tabağında poğaça, yanında iki dilim baklava!
Yemesen olmaz. Hemen bi mazeret uydurursunuz.
“Midem biraz ağrıyor ben almasam” deme gafletinde bulunursunuz.
Ev sahibi elinde bardakla “için bunu hemen rahatlarsınız”
Arkadaşınızın karışı “ihmale gelmez” der.
Gastroentolog kesilir. Neleri yememeniz gerekir öğütler.
Hikmet’in karışı da “ kesinlikle doktora gidin.
Nazmi diye bi arkadaşımız vardı.
Gitmemekte ısrar etti. Mide kanserinden öldü.
Dilim tutulsaydı da o sözü söylemeseydim dersiniz.
Gecenin sonuna kadar mide ile ilgili öğütlerle geçer.
Şimdi anladınız mı ev ziyaretlerinin azaldığını?
Öğüt vermek kolaydır. Zor olan; örnek olmaktır.