Bu benim Sakarya gazetesindeki ilk yazım.
Ne kadar tecrübeye sahip olsanız da yaşamınızda yeni bir sayfa açıldığında ilkler ister istemez tarifi mümkün olmayan hisler yaratıyor.
xxx
Yıllar önce daha dün gibi hatırlıyorum.
Usta gazeteci Engin Bayrı ile sohbet ederken “Artık yoruldum. Yazı işleri müdürlüğünü bırakacağım. Spor ağırlıklı günlük yazılar yazmak, yaşamın bugüne kadar kaçırdığım kısmının da en azından ucundan tutmak istiyorum” demişti.
Dediğini de yapmış, köşesinde günlük yazılar yazmaya başlamıştı, ki Engin Bayrı hala zevkle okunan köşesindeki yazılarını sürdürüyor ve köşesi keyifle de okunuyor.
xxx
Gençtim o yıllarda...
Anlam verememiş, yazı işleri müdürlüğünü bırakmak istemesine şaşırmıştım doğrusu.
Kendi kendime “Bizler bir gün yazı işleri müdürü olabilme hedefi ve hayali taşırken, bu göreve gelmiş biri nasıl olur da kendi isteğiyle bırakır?”diye düşünmüştüm..
xxx
Aradan birkaç yıl geçti, çalıştığım gazetede yazı işleri müdürü oldum..
Önemli, itibarlı, gurur verici bir görevdi.
Keyifliydi ama omuzlarımıza da sorumluluk yüklenmişti.
Genç iken yük hiç de ağır gelmiyor...
Yıllar birbirini izlediğinde, yaş üzerine yaş bindiğinde, günlük koşuşturmanın ve sırtınızda bulunan sorumluluk zihnen ve bedenen yoruyor.
Bir de buna dışarıda kaçırdığınız yaşam eklendiğinde, daha rahat şartlarda olacağınız bir ortam istiyorsunuz.
Sonuç olarak…
Süreç bizi yıllar sonra da olsa Engin Bayrı’ya hak verdiğimiz noktaya getirdi.
xxx
Öte yandan aynı süreç, Sakarya gazetesi yazı işleri müdürlüğü görevini sürdüren Hakkı Sağlam’ı en iyi anlayanlardan biri olarak görmemi de sağladı.
Zira yaptığı iş, üstlendiği görev hiç de kolay değil.
Haberlerin toplanması, sayfalara göre tasnif edilmesi, her geçen gün daha riskli hale gelen haberlerin ayıklanması, her sayfanın hazırlanması, haberlerin ve gazeteye girecek yazıların okunması, yapılan sayfaların kontrol edilmesi, gerektiğinde değiştirilmesi ve bu işin her gün tekrarlanması...
Gerçekten hiç kolay değil.
xxx
Neyse efendim!
Gelelim asıl meseleye…
Çalıştığım gazeteden ayrılmamın üzerinden üç gün bile geçmemişti ki, Sakarya gazetesinin imtiyaz sahibi Üstüner Ünügür ulaştı bana…
-“Duydum ki çalıştığın gazeteden ayrılmışsın. Senin bu güne kadar edindiğin tecrübe ile mutlaka yazman lazım. Bana kalırsa Sakarya gazetesi olarak sen bize, biz de sana karşılıklı çok yakışırız” dedi önce.
Ardından da;
“Biliyorsun bizim gazete olarak tek gelirimiz sahip olduğumuz bu gazete. Arkamızda bize gelir sağlayacak farklı alanlarda faaliyet gösteren başka hiçbir işimiz yok. O yüzden bunu baştan söyleyelim de imkanlar konusunda beni samimiyetsiz bulma” diye ekledi.
Bazen olumsuzluk çağrıştıran kimi cümleler kafanızda son derece olumlu düşünceler yaratır ve tercih yapmanızda etkili olur ya…
İşte Ünügür’ün kurduğu bu son cümle de aynı olumlu düşünceyi yarattı zihnimde.
“Tamam” diyerek, kabul ettim tereddüt bile etmeden  ve böylece kendimi Sakarya gazetesinde buldum.
Benim için yeni bir gazete, yeni bir ortam, yeni bir sayfa...
Ne diyeyim?
Umarım bu yeni süreçte iyi bir şeylere katkım olur…
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,

Niye Sakarya?
 
Bir sayfayı kapatıp, diğer bir sayfayı açtığım şu günlerde şöyle bir soru ile sıklıkla karşılaşmaya başladım. Tanıdık, tanımadık,
“Niye Sakarya Gazetesi?” diye soruyor..
New York metrosundaki kemancı olayını duyan mutlaka vardır…
Duymayanlar için özet geçeyim.
Dünyanın en ünlü kemancısı metroda 45 dakika boyunca keman çalar.
Karşılığında sadece 30 dolar civarı bahşiş toplayabilir...
Halbuki çaldığı keman bile 3,5 milyon dolar değerindedir ve daha iki gün önce aynı şehirde verdiği konserin yüzlerce dolardan satılan biletleri aylar öncesinden tükenmiştir...
xxx
 
Bu şunu gösterir; “sıradan bir ortamda, olağanüstü olan bile gözden düşer. Hatta küçümsenir”
O yüzden, takdir edildiğin ve değer verildiğin yerde olmak en doğru karardır.
xxx
Sakın yanlış anlaşılmasın…
Ne ben “çok iyi gazeteciyim” iddiasında bulunuyorum, ne de yazabileceğim diğer yerleri küçümsüyorum.
Aksine…
Bu şehirde yayın yaparak mesleğe katkı sağlayan her gazete ve internet sitesinde yazmayı hiç gocunmadan kendime yakıştırırdım.
Ben sadece doğru zamanda, doğru yerde ve işi doğru insanlarla yapma yönünde bir karar aldım.
Bana da “yeteneğimi bunlarla birleştirmek kalsın” istedim…

,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,

Üç ay boyunca ne yaptım?

Yaklaşık üç ay önce, 36 yıl boyunca aralıksız görev yaptığım gazeteden bir veda yazısı kaleme alarak ayrıldım…
Bu benim meslek hayatımda yazmış olduğum ilk “Veda” yazısıydı.
Bugün “Merhaba” yazısıyla siz Sakarya okurlarının karşısına çıkıyorum…
Aslına bakarsanız bu da benim meslek hayatımda yazdığım  ilk “Merhaba” yazısı niteliği taşıyor.
Şöyle ki;
36 yıl aynı gazetede geçince, süreç beni  ister istemez hem “Veda” yazısını hem de “Merhaba” yazısını şu son üç ay içinde yazma noktasına taşıdı.
xxx
Peki ben bu aktif gazetecilik ve yazarlıktan uzak, yani  “Veda” ile “Merhaba” yazısı arasında geçen şu son  üç ayda ne yaptım?
İmkanlar ölçüsünde gezebildiğim kadar gezdim mesela…
Tavsiye ederim; imkan bulursanız siz de gezebildiğiniz ölçüde gezin. Kesinlikle ertelemeyin.
Zira…
Her erteleme, hayatın bir bölümünü kaçırmanıza yol açıyor.
xxx
 
Bol bol kitap okudum. Özellikle de doğru kaynaklardan İsmet İnönü’nün yaşamını konu alan kitaplar başta olmak üzere…
Tavsiye ederim; imkan bulursanız siz de mutlaka okuyun.
Zira…
Birilerinin iddia ettiğinin aksine İsmet paşanın ne kadar nitelikli ve değerli bir komutan ve siyasetçi olduğunu, her düşüncesi, her konuşması, her kararı ve her davranışıyla bir kez daha kavrıyor ve hayran oluyorsunuz.
xxx
Bol bol film ve dizi izledim örneğin…
Özellikle Black List dizisi ile Diktatör filminin aralarında olduğu yapımları izledim.
Tavsiye ederim; imkan bulursanız siz de izleyin…
Zira…
Söz konusu diziyi izlediğinizde size belki  Sedat Peker’i, söz konusu filmi izlediğinizde ise size belki  çoğu ülke başkanlarını çağrıştıracak.
xxx
Bol bol “Radyo A” dinledim bu süreç boyunca…
Tavsiye ederim; imkan bulursanız mutlaka siz de dinleyin.
Zira…
Eskişehir’den yayın yapan Radyo A’nın son derece kaliteli içeriğe sahip programlarıyla sizi çocukluğunuzdan alıp bu güne kadar getirdiğini, tüm anılarınız canlanarak hissedeceksiniz…
xxx
Sonuç olarak;
Üç ay böyle geçti benim için…
Tabii, işten ayrılınca gelen günlük telefon sayısı da ister istemez azalıyor.
Mesleği aktif yaparken arayanlar, herhalde “Nasıl olsa işim olmaz” düşüncesiyle arayıp sormayı kesiyor. Sadece gerçek dost, arkadaş ve yakınlarla baş başa kalıyorsunuz.
Tavsiye ederim; imkanınız varsa siz de bir gün bir oyun oynayın,  yalandan,  işinizden ayrıldığınızı yayın çevrenize!
O zaman arayıp soranların nasıl bir anda kesildiğine bizzat şahit olacaksınız ki; bu da size çevrenizdeki gerçek dost ve arkadaşlarınızın kimler olduğunu bir kez daha gösterme zemini yaratacak.
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,

 

“Hani yok mu sorunlar, siyaset, tespitler, eleştiriler?” diyorsanız…

Şimdi üsteki ve soldaki yazıları okuyup “Tamam nasıl ayrıldın? Nasıl başladın, bu süreçte ne yaptın? Hepsini öğrendik. Yediğin içtiğin senin olsun. Siyaset, şehir sorunları, eleştiriler, tespitler yok mu? Biraz da onları okusaydık” diye düşünebilirsiniz.
Haklısınız!
Ama bana da hak verin..
Üç aydan bu yana meslekten uzak kalmışım.
Meslek yaşamımda yeni bir dönem başlamış.
İnsan ister istemez ilk sayfayı açarken ısınma turları yapmak durumunda kalıyor…
Endişe etmeyin sakın!
Yarından itibaren zaten o merak ettiğiniz konuları bol bol konuşacağız ..
Bundan böyle hep buradayız…
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,