Türkiye'nin en büyük holdinglerinden birinin yönetim kurulu başkanı olan kadın, şoförünün kullandığı araçla holding binasının otoparkına geliyor.
Sigara yasağının olmadığı yıllar.
O da binadaki ofisine çıkmadan önce aracın camını açarak bir sigara tüttürmeye başlıyor.
Aniden bir muhabir beliriyor açık araç camının dışında ve elindeki mikrofonu uzatarak, “Niçin bunu ofisinizde rahat rahat içmek varken aracın içinde içiyorsunuz ki?” diye soruyor.
Holding sahibi “Amerika'dan bir genel müdür getirdik. Holding binasında sigara içilmesini yasakladı. Mecburen ben de bu yasağa uyuyorum” cevabını veriyor.
Muhabir yadırgıyor bu durumu va “Nasıl yani? Ama siz bu holdingin sahibisiniz. Hadi çalışanlar neyse de sizi bunu nasıl kabullenebiliyorsunuz ki?” diye soruyor.
Holding sahibi şu cevabı veriyor:
“O genel müdürü holdinge kendi kurallarını koyması ve kendi sistemini kurması için getirdik. Kendisine yetkiyi de verdik. Bunun sonucunda bize bir hedef sundu. Hedefi tutturamazsa elbette bunun hesabını vermesini isteriz ama koyduğu kurallara da sisteme de uymak durumundayız. Bu kurumsallaşmanın gereğidir”
Söz konusu röportajı yıllar önce televizyonda bizzat izlediğimizi hatırlıyoruz.
***
Yine Türkiye'nin en büyük holdinglerinden birinin iki ortağının röportajını okumuştuk bir gazetede.
Ülkede ortaklıkların çok uzun ömürlü olmadığını, pek çok firmada kardeşin kardeşle bile anlaşamadığını hatırlatan muhabir “Sizin yıllardır bu ortaklığı başarıyla sürdürmenizin sırrı nedir?” diye sormuş, her iki ortak da soruya aynı cevabı vermişti:
“Biz öncelikle eşlerimizi işlerimizden olabildiğince uzak tuttuk. Zira pek çok büyük firmayı elti savaşlarının bitirdiğine şahit olduk. Profesyonel yönetim anlayışı ve kurumsallık da bu ortaklığı bunca sene ayakta tuttu”
***
Şimdi buradan Eskişehir'e gelecek olursak:
Herkesin malumu olduğu üzere Eskişehir'de 10-15 yıl sürebilen bir ortaklık yok.
Bırakın ortaklığı, babalar gidince kardeşlerin anlaşamayarak işleri ayırdığı bir çok yaşanmış örnek var.
Hatta...
Şehrin en büyük firmalarında kardeş ve kardeş çocuklarının birbirlerine girip davalık olmalarıyla düştükleri durumu herkes dizi film izler gibi izliyor.
Sonuç olarak:
Eskişehir'deki firmaların bu yaşadıklarının altında, aile şirketi olmaktan bir türlü kurtulamaması ve profesyonel yönetim ile kurumsallaşmaya bir türlü kafalarının yatmaması geliyor sanki...
YA GÖRMÜYOR YA DA GÖRMEK İSTEMİYOR...
İşçi, köylü, esnaf zaten oldum olası dertli ve yakınıyor…
Nasıl yakınmasın ki?
Vaziyet ortada!
Son günlerde dikkat ediyorsanız yaşamından memnun olan bir tane kesim yok.
***
Eğitimci yakınıyor, güvenlik görevlileri yakınıyor, sağlıkçı daha fazla yakınıyor.
Tüccar öyle, sanayici öyle…
Memur yakınıyor, sözleşmeli, emekli hepten yakınıyor…
***
Kısacası…
Kime dokunsanız, feryat yükseliyor her birinden.
Dikkatinizden kaçıyor mu bilemiyorum ama son günlerde iktidarın yakın çevresinden de başladı benzeri yakınmalar.
Örneğin iktidarı bugüne kadar destekleyenlerden, iktidara laf söyletmeyenlerden de “İyi de bu kadar da olmaz” sesleri yükselmeye başladı.
***
İktidara sonsuz destek veren sendika, Oda ve STK’lardan gelmeye başladı eleştiri ve yakınmalar.
Anlayacağınız sıkıntı büyük!
Bir şeyler tersine gidiyor ve toplumdaki memnuniyetsizlik bunu açıkça göstermeye başladı.
Ama şu da var ki; iktidar bu gelinen durumu ya görmüyor, ya da görmezden geliyor.
KERAMETİ KENDİNDEN MENKUL, KİFAYETSİZ MUHTERİS...
Eskişehir'in en bilinen camilerinden birinde görev yapan, aynı zamanda bir lisede Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersine giren bir imam, masasının üzerinde silahın bulunduğu ve arkasında Abdülhamit, yanında da Cumhurbaşkanının resimlerinin olduğu bir fotoğrafı paylaşıyor.
Altına da bir şeyler yazıyor.
***
Aslında bu paylaşımla ilgili, “bir din adamına silahla poz vermek yakışıyor mu?” demekten tutun da, “Bu imamın verdiği din ve ahlak dersinden hayır gelir mi?” demeye...
Hatta “Bu tür paylaşımların iktidar partisine bırakın zerre kadar faydası olacağını, çok büyük zararı olur” demekten, “Aynı silahlı fotoğrafı bir belediye personeli paylaşsa, anında göz altına alınırdı” demeye kadar çok şey yazacaktık ama vazgeçtik!
***
Sadece, eskilerin söylediği gibi “Keramet-i kendinden menkul, kifayetsiz muhteris” demeyi uygun gördük.
Meali: “Gereksiz özgüvenli. İktidar yanlaması yapıyor diye kendini önemli zanneden...”