Eskişehir'de konut fiyatları son derece yüksek.
Fiyatların yüksek olmasının birinci nedeni de arsa fiyatlarının son derece yüksek olması.
***
Müteahhitler tamamladıkları dairelerin fiyatını, haklı olarak yapacakları bir sonraki konutların maliyetine göre belirliyor.
***
Sayısı az da olsa, finansman sıkıntısı içinde olmayan müteahhitler, ya  belirledikleri fiyatın altına düşmüyor, ya da şu sıkıntılı süreci, elindeki biten konutları satmayıp bekleyerek geçirme yolunu tercih ediyor...
***
Finansmana erişemeyen müteahhitler ise tamamladıkları sıfır konuların bir çoğunu, yeniden yapım maliyetine çok yakın fiyatlara kadar düşürmek zorunda kalıyor...
***
Bunların haricinde bir de yap-sat sistemi yerine tam tersi sat-yap sistemi ile inşaat yapan ama finansmana da erişemeyerek inşaatlarını tamamlamakta zorlanan müteahhitler var.
İşte, sektörde şu sıralar en zorda olanlar da bu müteahhitler.
***
İnşaatını tamamlayacak finansman bulabilmek için  “Bittiğinde dairenin gerçek fiyatı 5 milyon. 3 milyon liraya alın. 4 ay sonra 4 milyona aynı daireyi geri alırım. 2 ay gecikme opsiyonu, geciken her ay için 200'er bin lira öderiz. Eğer geri alamazsak daire 2 milyon 600 bin liraya sizin olmuş olur” benzeri tekliflerde bulundukları bile konuşuluyor.
***
Sonuç olarak...
Konut satışlarında önemli oranda bir düşüş var.
Düşüşün sebebi ise alım gücünün kaybolması ve fiyatların yüksek oluşu.
Bu durum inşaat sektörü için tehlike çanlarının çalmaya başladığını gösteriyor.
“İnşaat sektörü” dediğiniz, tuğlacısından sıvacısına, perdecisinden halıcısına, ankastrecisinden kapı-pencerecisine kadar yüzlerce iş kolu ile bağlantılı bir sektör.
Satılmayan her konut şehrin diğer ucundaki beyaz eşya ya da mutfak malzemesi satan iş yerlerini olumsuz etkiliyor.
***
Kısacası...
Önümüzdeki süreç inşaat sektörü için pek de parlak görünmüyor...
Hani yazımızın başında “Eskişehir'de konut fiyatları çok yüksek” demiştik ya...
Öyle bir sürecin öncesindeyiz ki; alıcının olmadığı bir piyasada aslında fiyatın ne olduğunun da önemi olmuyor...

ELEKTRİĞE HER ZAM GELDİĞİNDE...

Köylü çiftçimiz tarladan gelmiş…
Oturmuş yer sofrasına yemek yemek için.
Oturduğuyla birlikte acıdan kalkması bir olmuş.
Koşmuş hemen tuvalete.
El yordamıyla arkasını kontrol eder etmez yine zıplamış acıdan.
O saatten sonra da acıdan ne oturabilmiş, ne de uyuyabilmiş. Sabahı zor etmiş anlayacağınız.
Sabah güneşin ilk ışıklarıyla birlikte, acıdan kıskıvrak halde tutmuş köyün sağlık ocağının yolunu.
***

Sağlık memuruna anlatmış durumu“Beni bu acıdan kurtar!”diye.
Sağlık memuru canının yandığı her halinden belli olan köylüye“İndir pantolonu bir bakalım”dedikten sonra bakmış da…
Bakmasıyla birlikte“Off çok felaket!”sözü çıkmış ağzından…
Ardından da…
-“Amca senin arkanda basur çıkmış. Ama çok fena bir basur bu. Benim buna yapabileceğim bir şey yok. Senin acilen Kasaba’ya gidip, oradaki hastaneye görünmen lazım”tavsiyesinde bulunmuş.
***
Bizim köylü,“Bu halde Kasabaya nasıl giderim?”dese de, çekilemez hale gelen ızdırabı yüzünden karar vermiş gitmeye.
Binmiş Kasaba’ya giden otobüse.
Otobüste oturacak boş koltuk olsa da, acıdan oturamadığı için Kasabaya kadar ayakta seyahat etmiş dakikalarca.
İner inmez gitmiş hastaneye. Anlatmış derdini doktorlara.
Doktorlar muayene eder etmez, aynı hayret sözleriyle birlikte“Bizim burada yapabileceğimiz hiçbir şey yok. Sen bu dertten ve acıdan kurtulmak için biran önce şehir’deki hastaneye gitmelisin.”diyerek göndermişler bizim köylüyü.

***
Acısı her geçen dakika artan köylü amcamız, o acıyla atlamış şehir otobüsüne.
Yine ayakta, yine saatlerce yoldan sonra gelmiş şehre…
Doğruca hastanenin yolunu tutmuş.
Tıpkı köydeki sağlık ocağı ve kasaba’daki hastanede olduğu gibi anlatmış derdini doktora.
Hastane’deki doktor da, tıpkı diğerleri gibi önce muayene etmiş.
***
Sonra da“Ben şimdi gerekeni yaparım ama bu biraz senin canını acıtır. Eğer dişini sıkabilirsen hemen halledelim. Sana bu acıyı veren basuru elektrikle yakacağım.”deyince köylü “Bu acıyı sürekli çekmektense, bir defa çekerim” diye düşünmüş ve anında“Olur”demiş.
***
Hazırlıklar yapılmış.
Doktor elindeki elektrikli yakma aletiyle başlamış işe.
Aleti basura değdirdiği anda avaz avaz bağırması gereken bizim köylü başlamış gülmeye.
Doktor yakmak için aleti değdirdikçe, bizim çiftçi kahkahalarla gülüyormuş.
Hayretler içinde kalan doktor hiçbir anlam verememiş bu duruma…
Sonunda dayanamayıp sormuş:
-“Yahu hemşerim, ben arkanı yakarken senin acıdan bağırman lazım. Sen ise kahkaha ile gülüyorsun. Bu nasıl iş böyle?”diye…
Bir yandan gülmesine devam eden köylüden şöyle bir cevap gelmiş:
-“40 yıldır evime girmeyen elektrik kıçıma giriyor. Ben gülmeyim de kim gülsün doktor bey!”
Not- Elektriğe her zam geldiğinde bu fıkra gelir aklımıza ve yazarız. Hafta sonu bildiğiniz üzere hafta sonu elektriğe yüzde 25 daha zam daha yapıldı. Her ne kadar fıkradaki gibi basur falan olmasak da elektriğin girdiği yer değişmedi...

CHP'NİN OLAĞANÜSTÜ KURULTAYI 

Cumhuriyet Halk Partisi dün olağanüstü kurultay gerçekleştirdi.
Bu olağanüstü kurultay, öncekilere nazaran, parti içi mücadele sonucu yapılmış bir kurultay olmayıp, partiye kayyum atanma ihtimalini ortadan kaldırmaya yönelik bir kurultaydı.
Bu zorunluluğa rağmen CHP yönetimi kurultayda parti organlarının belirlenmesi  için yapılacak seçimde yöntem olarak “Çarşaf Liste” yöntemini uyguladı.
Yani...
Özel bir amaç için yapılıyor olmasına rağmen, organ seçimlerinde parti içi muhalif kanada da bir anlamda imkan tanımış oldu.
CHP'yi çoğu zaman yaptığı uygulamalar, gereksiz, yersiz ve lüzumsuz eylem ve söylemleri nedeniyle eleştiriyoruz.
Bazen de CHP'de parti içi demokrasinin olmadığına yönelik eleştirilerimiz oluyor.
Buna rağmen, dün yapılan kurultay aslında, eksik ve yetersiz de olsa, CHP'deki parti içi demokrasi anlayışının diğer partilerin çok çok üzerinde olduğunu ortaya koyan bir kurultay olması açısından da önemli...
Bu durum CHP'yi en azından, başta AK Parti olmak üzere, parti organlarında kimlerin olacağına tek bir kişinin karar verdiği ve delegelerin bu kişilere oy verme mecburiyeti olduğu bir parti olmaktan çıkartıyor.

Chp-91