Her yıl 4 Ekim “Hayvan Hakları Koruma Günü” olarak kutlanır. Hayvan hakları ile ilgili ilk resmi toplantı 1822 yılında İngiltere’de yapılmıştır. 1931 yılında aynı amaçla kurulan dernekler, Hollanda’nın Lahey kentinde birleşerek “Dünya Hayvanları Koruma Federasyonu”nu oluşturur ve bu kuruluş  o tarihten itibaren her yıl 4 Ekimin “Hayvan Hakları Koruma Günü” olarak kutlanmasına karar verir.  

     Ülkemizde hayvan hakları ile ilgili ilk adım 1822 yılında bir yabancı tarafından atılmıştır. Robert College’de ders vermeye gelen Amerikalı Mrs. Alice Manning, “Armsof Mercy” adlı bir hayvan sever grup oluşturarak bu konuda bir ilke imza atmış, ama bu topluluğun kuruluşu uzun ve çetin süren savaş yıllarına rast geldiği için uzunca bir süre resmi hüviyet kazanamamıştır. Ta ki Cumhuriyetin ilk kuruluş yıllarında, o günkü adıyla “Himaye-i Hayvanat” adıyla resmen faaliyete başlayana kadar. Bu dernek, sonrasında “Türkiye Hayvanları Koruma Derneği” olarak anılacak ve 1950 yılında bakanlar kurulu kararı ile Kamuya Yararlı Dernek sıfatını alacaktır.

     Evet, kısaca, hayvan haklarının dünya ve ülkemiz adına tarihçesine baktık. Bizde, bu günle ilgili etkinlik ve kutlamaların ses getirmesi çok eskiye dayanmaz, en azından, sürekli hayvanlar ve onların yaşama haklarını sıkı takip eden birisi olarak ben, uzun yıllar 4 Ekimleri hep buruk geçirdiğimi anımsarım. Heyecanla, sürekli okuduğum gazetemi alır, ön sayfada o günün önemini işaret eden yazı, resim ve yorum beklerdim. 2004 yılında, uzun yıllardır hasretle beklediğimiz “hayvan hakları yasası”nın kabulünden sonra 4 Ekimin adı ve önemi daha çok ve iyi vurgulanmaya başladı. Hafta boyunca, Ekim ayı süresince, hayvan hakları konusunda farkındalık yaratabilme amaçlı, derneklerin, resmi kurumların, özellikle de belediyelerin etkinlikleri olur, bizler de, hayvan hakları savunucuları olarak, buralarda onların  en doğal hakları olan “yaşama haklarını” savunuruz, sesimizi duyurmaya çabalarız.

     Etkinlikler ne kadar başarılı olur, seslerimiz ne kadar gereken yerlere ulaşır bu biraz şüpheli. Yılın geri kalan günlerinde canlarımızla ilgili yaşadığımız  olumlu olmayan gelişmelerden bizler böyle bir karamsarlığa kapılıyoruz haklı olarak. O nedenle ben diyorum ki; canların yaşam hakları salt bir günle, bir haftayla, bir yılla sınırlanmamalı, her gün onların yanında olmalıyız, onlar bunu çoktan hak ediyorlar zaten.

     Tezat ama gerçek şu ki, hayvanlara en büyük zarar ne yazık ki biz insanlardan geliyor ve onları korumak görevi de yine biz insanlara düşüyor. Kibirle, dünyanın efendisi olarak kendimizi kabul edip insan cinsinin dışındaki tüm canlılara tepeden bakar, onlar üzerinde her türlü sömürü hakkını kendimizde görürsek, yaratıcının kurduğu mükemmel düzeni bozar, acısını da hep birlikte çekeriz. Aynı, doğal yaşamdan arındırılmış şehirlerin fare istilasına uğraması gibi.

     Son zamanlarda bu tür paylaşımlar bizim ülkemizde de sıklıkla haberlere konu olmakta ne yazık ki. Kemirgenleri yer altında tutan canları; kedileri, köpekleri  temelli ortadan kaldırmaya yönelik saçma sapan projeler üretirsek, sonra çok pişmanlık çeker, birbirimizden kedi köpek dilenir hale geliriz, benden söylemesi.