Aynı konuda biri iyi diğeri kötü iki özelliğimiz var.
Örneğin; 
En güzel ve en doğru kararları alma becerimiz olduğu kadar, aldığımız bu kararları bir türlü uygulayamama gibi bir beceriksizliğe de sahibiz!
***
Evet... Ne yazık ki karar almakta üstümüze yok ama aldığımız kararları uygulama konusunda sürekli sınıfta kalıyoruz.
Hal böyle olunca, alınan doğru ve güzel kararların da haliyle bir anlamı kalmıyor.
***
Yerlere çöp ve sigara izmariti atanlara para cezası verilmesiyle ilgili bir uygulama başlatılması kararı alıyoruz...
Ne güzel, yerinde ve doğru bir uygulama değil mi?
Ama uygulamanın üzerinden bir ay geçiyor, uygulama da unutuluyor denetim de.
Yerler çöp ve izmaritten geçilmiyor!
***
Dilencileri yasaklıyoruz...
Özellikle çocukların dilendirilmesini ortadan kaldıracak müthiş bir karar.
Ama gelin görün ki, aradan birkaç ay geçiyor, alınan yasak kararı da bu yasağı sürdürecek denetim de unutuluveriyor.
Her şey eskiye dönüyor, cami önleri, köşe başları, cadde ve sokak üzerleri dilencilerden geçilmiyor.
***
Trafikte kuryelerin terörü esiyor, bir hafta sıkı denetim, sonrası eski manzaralar.
Bolu'da otel yanıyor, bütün oteller bir ay boyunca denetleniyor, sonrası mevlam kayıra.
Bir bina yıkım sırasında göçüyor, ardından yıkım yapılan binalardaki çalışmalar denetleniyor, sonrası kervan yolda düzülür.
***
Sonuç olarak.
Şu doğru, güzel ve yerinde karar alma becerisini bir de uygulama becerisi ile pekiştirsek, ülke de şehir de daha yaşanabilir olacak.
Ama biz karar almada İsviçre, alınan kararı uygulama konusunda ise Cibuti'den farksız bir haldeyiz...
1-420

2-347

KOLTUĞA OTURAN GÖRMÜYOR ARKADAŞ!

Eskişehir’i yöneten seçilmiş ve atanmışları uyarıyoruz bazen.
Yaptıkları bazı uygulamaların yanlış olduğunu söylüyoruz.
Bizim gibi, çoğu meslektaşlarımız da benzeri uyarılarda bulunuyor.
Fakat…
Koltuğa oturan her kim olursa olsun, çevrelerini sıkı sıkıya sarıp sarmalayanların oluşturduğu çemberden olsa gerek, gerçeği bir türlü göremiyor.
Ya da görmek istemiyor.
Çünkü…
Çevrelerinde olan insanlar, kendisi ne yaparsa yapsın"Doğruyu yaptınız"diyor.
***
Meslek yaşamımız boyunca, birçok makam sahibi insanı uyardığımız olmuştur.
Bir tanesi de çıkıp;
-"Doğru söylüyorsun, ben yanlış yapmışım"demedi.
Taa ki, oturduğu koltuğu kaybettikten sonra anladı gerçeği.
O zaman da iş işten geçmiş oldu.
Üstelik.
Biz ve bizim gibilerin uyarılarına zamanında kulak asmadığı ve yanlışta ısrar ettiği için kaybetti altındaki koltuğu.
***
O yüzden, bugünkü yazıyı Eskişehir’i yöneten ve altlarında koltukları olan kişileri bir kez daha uyarmak için kaleme aldık.
Netice itibarıyla…
Koltuklar kimseye baki değil.
Ancak…
Koltuğa oturan, o koltukla mezara gideceğini düşünüyor.
Bu yüzden de, olabildiğince yanlış yapıyor.
Dahası…
Yaptığı yanlışı birileri söylemesine rağmen inanmazken, çevrelerini sarıp sarmalayan insanların"Siz en doğrusunu yaptınız"sözlerine inanıyor.
***

Şimdi bu yazıyı okuyup;"Kimi kastediyorsun?"diye soracaksınız…
Hiç boşuna yorulmayın çünkü yazı o,şu ya da bu için yazılmadı.
Zaten çoğu koltuk sahibi aynı durumda değil mi ki İsim verelim…
Ama: şöyle bir bakın çevrenizdeki yönetici pozisyonunda olan insanlara
Kendilerinden çok, çevresinde bulunanlar eleştiriliyor.
Zira...
En çok onlar yanlış yaptırıyor…

UYANDIRMANIN MÜKAFATI BEDEL ÖDEMEKTİR.

Bir gün kurt sürüye yaklaşır. 
Horoz kurdu görünce ötmeye başlar. 
Horozun sesine uyanan köpek, kurdu görür ve havlamaya başlar. 
Köpeğin sesine çoban uyanır, kurdu görünce yaygarayı basar. 
Çobanın yaygarasına, uykusu derin olmayan köylüler uyanırlar ve kurdu kovalayıp koyunları kurtarırlar. 
Sürü kurtulunca keyfe gelen köylüler horozu kesip çobana ikram ederler. 
Zavallı horoz kurdu gördüğünde susmaya devam etseydi eğer, yaşamaya da devam edecekti. 
Aslında Mükafat alması gereken horoz, kendi hayatından oldu. 
Böyledir bu işler... 
Kurban edilenler, bedel ödeyenler hep uyandırmaya çalışanlar olmuşlardır...

Bedel