CHP’li, AKP’li, MHP’li ve İYİ partili olduğunu söyleyenlerin…
Hatta…
Bu partinin üyesi olanların…
Hatta hatta…
Bu partilerin delegesi, yöneticisi, meclis üyesi ya da seçilmiş temsilcileri olanların, partileri ya da partilerinin savunduğu ilke ve amaçları ile ilgili ne gibi bilgilere sahip olduklarını merek ediyorum!
***
Örneğin:
CHP’nin üyesi, delegesi, yöneticisi veya temsilcisi olanlar arasında, altı okun ne anlam taşıdığını bilenlerin kaç kişi olduğunu, bu okların temsil ettiği altı ilkeyi sırasıyla alt alta sayabileceklerin olup olmadığını merak ediyorum!
***
Mesela:
AKP üyesi, mahalle temsilcisi, delegesi, yöneticisi, meclis üyesi ve temsilcisi olanlar arasında parti programını okumuş kaç kişinin olabileceğini çok merak ediyorum!
Partinin hangi konuda hangi fikri savunduğunu, temel haklar ve siyasi ilkeleri konusunda kaç kişinin bilgi sahibi olduğunu da merak ediyorum!
***
MHP üyesi, delegesi, yöneticisi, temsilcisi olanların mesela…
Bırakın parti programını, milliyetçiliği falan, içlerinde kaç kişinin Dokuz Işık’ı okuduğunu çok merak ediyorum!
Dokuz temel prensipten 3-4 tanesinden bile kaç tanesinin haberdar olduğunu da merak ediyorum.!
***
İYİ parti örneğin…
Üyesinden delegesine, yöneticisinden temsilcisine kadar, partinin amacı ve ilkeleri konusunda neyi savunduğuna dair kaç kişinin bilgi sahibi olduğunu vallahi çok merak ediyorum!
Partinin tüzüğünü, programını geçtim; partilerinin diğer partilerden farklı olarak neleri savunduğunu kaç kişi biliyor acaba? Vallahi acayip merak ediyorum!
***
Velhasıl…
“particiyim” diyen, partinin üyesi olan, partiyi temsil eden kaç kişinin partilerinin hangi konuda hangi düşünceyi taşıdığını, partilerinin program ve tüzüklerini kaç kişinin incelediğini merak ediyorum!
Nedense “particiyim” diyenlerin, bu anlattıklarımızın hiçbirini merak etmediklerini de yakinen biliyorum!
Çünkü bu ülkede siyaset körü körüne yapılıyor!
Futbol takımı tutanlar bile tuttuğu takımları ile ilgili her türlü bilgiye vakıf oluyor da, partici olmak için herhangi bir bilgiye gerek bile duyulmuyor!
MÜDÜR EŞİ DE GEÇİCİ İŞÇİ YAPILIRSA…
Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde personel sıkıntısı var.
Personel alımı yapılamadığı için eleman sıkıntısı geçici işçi alımıyla çözülmeye çalışılıyor.
Hastane yönetimi öteden beri, en çok ihtiyaç duyulan birimlere üç ay süreyle geçici personel alımı yapıyor.
Bunu yaparken de, alınacak geçici işçilerin çalışacakları bölümle ilgili kriterlere haiz olması şartı aranıyor.
***
Daha önce hastane yönetiminde olan bu geçici işçi alımı bundan bir süre önce hastaneden alınarak personel daire başkanlığına veriliyor.
Hastanenin ihtiyaca göre alacağı geçici işçi alımı görevinin hastaneden alınarak personel dairesine verilmesi enteresan!
***
Hal böyle olunca, alınan her geçici işçi ile ilgili şaibe uyandıran iddialar kulaktan kulağa dolaşmaya başlıyor.
Örneğin; personel dairesinde müdür olan birinin eşini geçici işçi olarak işe aldığı konuşuluyor.
Hatta…
Geçici işçiler üç aylığına alındığı için, bu yetkilinin eşine üç ay bu yıldan, üç ay da 2023 yılından olmak üzere bir kıyak yapılarak 6 aylığına işe alındığı söyleniyor.
***
Sonuç olarak:
Koca koca kurumlar “geçici işçi alımı” gibi küçük meseleler yüzünden yıpranıyor!
Üç aylık işçi alımında bile torpil ve iltimasların olduğunun konuşulması o koca koca kurumların insanların gözünde küçülmesine yol açıyor…
Merak ettiğimiz…
Bu koca koca kurumları yönetenler bu gibi küçük ama rencide edici olayların yaşanmasına neden izin veriyor, neden müdahale etmiyor?
Koskoca kurumların, üç aylık geçici işçi alımında bile etik değerlere, adalete, vicdanlara sığmayan davranış sergiler hale gelmesine neden göz yumuluyor?
YA DERTLER “DERT” DEĞİL YA DA BÜYÜME “BÜYÜME” DEĞİL.
Vatandaş “Aylardır et alamıyorduk. Şimdi tavuk-balık da alamaz olduk Pazara bile çıkamaz haldeyiz “ diyor…
***
Anneler “Çocuğuma süt alamıyorum. Okula aç gönderiyorum” diye yakınıyor.
***
İşçi emeklileri “Geçinemiyoruz arkadaş!” diyor. İnsanca yaşayacak bir maaş bekliyor.
***
İşçiler “Ay sonunu getiremiyoruz” diyor, Asgari ücretin insanca yaşayabilecek bir seviyeye getirilmesini bekliyor.
***
İşsizler iş imkanı yaratılmasını bekliyor.
***
HBYS personeli “Hala taşeron olarak çalışıyoruz. 4-B kadrosuna alınmıyoruz” diyor. Kadro bekliyor.
***
EYT’liler “Bizim haklarımız gasp ediliyor. Niçin haklarımızı vermiyorlar!” diyor. Emekli edilmeyi bekliyor.
***
Esnaflar “Kredilerin geri ödemeleri niçin ertelenmiyor?” diyor.
***
Belediye taşeron işçileri “Bize niçin kadro verilmiyor?” diyor.
***
Mahkum yakınları “Af yasası niçin çıkmıyor?” diyor.
***
Engelli vatandaşlar ve yakınları “Kamuya alımlarda yüzde 3 olan oran niçin yükseltilmiyor. Biz insan değil miyiz?” diyor.
***
Piktes öğretmenleri “Bize niçin yıllardır kadro verilmedi?” diyor.
***
Çiftçiler “Borçlarımız ve cezalar niçin ötelemiyor. Silinmiyor?” diyor.
***
Sanayici “Elektrik-doğalgaz bir yana bir de vergi müfettişleriyle uğraşıyoruz” diyor.
***
KHK’lılar “suçsuz olduğumuz kanıtlandı ama hala mağduruz” diyor.
***
Nereye dokunsanız ortaya bir yakınma, bir dert çıkıyor...
Üstelik bu dertler her geçen gün büyüyor.
Öte yandan açıklanan rakamlara bakarsanız, ülke de ekonomi de büyüyor!
Dertlerin de ekonominin de aynı anda büyüdüğü başka bir ülke yoktur herhalde?
Ne diyelim?
Ya dertler “dert” değil, ya da büyüme” büyüme” değil…
ÇOK MU ZOR?
Yayaların üzerinde yürüdüğü kaldırımlar…
Çoğunun üzerinde yerinden oynamış karo taşlar var.
İnsanlar bu yerinden oynayan taşlar yüzünden ya düşüyor ya ayağını burkuyor.
Yağışlı havalarda ise üzerine bastıklarında bu kez aşağıdan yukarıya ıslanıyor.
Çok mu zor bu yaya yolları üzerinde yerinden oynayan taşları tespit etmek?
Çok mu zor yerinden oynayan bu taşları bir avuç çimento harcı ile yerlerine sabitlemek?
Bu işle görevli olanlar bu yollardan yürüse kendileri de görecek.
Belki üzerine basıp kendileri de düşecek.
Demek ki yürümüyorlar!
Ya da, insanların düşe kalka yürümesi hoşlarına gidiyor!