Eskişehir’de, tam altından deprem fay hattının geçtiği devasa bir hastane binamız var.
Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi hastanesinden bahsediyoruz…
1976 yılında bina inşaatının temeli törenle atılmış…
Zamanında verilen sözler yerine getirilmediği için gerekli ödenek ayrılmayınca, inşaatın bitirilmesi 15 yılı bulmuş.
Bu süre zarfında kaba inşaat yıllarca ödenek beklemiş.
15 yılın sonunda inşaat tamamlanınca bina faaliyete geçmiş.
Faaliyete geçtiği yıldan bu yana da tam 34 yıldır kullanılıyor…
***
47 yıl önce temeli atılan…
İnşaatının bitmesi 15 yıl süren…
34 yıldır kullanılan ve bu süre zarfında içinde defalarca tadilat yapılan…
Hatta tabanından sürekli su çıktığı ve bu suyun sürekli boşaltıldığı iddia edilen…
Ve en önemlisi de…
Tam altından deprem fay hattı geçen şehrin belki de en büyük ve yüksek binası nereden bakarsanız bakın büyük bir risk taşır!
***
Kahramanmaraş depreminin hemen ertesi günü “Eskişehir’de öncelikle ESOGÜ Tıp Fakültesi Hastane binası kontrolden geçmeli” diye bir yazı kaleme aldık bu sütunlarda…
Her gün içinde en az 5-6 bin kişinin bulunduğu binanın acilen kontrolden geçirilmesini, kontrol sonucu çıkan rapor çerçevesinde de gereğinin yapılması gerektiğini ifade ettik.
Hatta…
Yazı ile ilgili gelen destek ve endişe mesajları üzerine ertesi gün aynı köşede “ESOGÜ rektörünün ilk işi bu binayı kontrol etmek olmalı” diye ikinci bir yazı kaleme aldık…
***
Gerek kamuoyunda bu bina ile ilgili endişelere gerekse yazılarımıza ESOGÜ rektörlüğünden her hangi bir açıklama ya da cevap gelmedi…
Beklerdik ki ilgili makamdan “Hastane binamızın güçlendirilmesi lazım.” ya da “Hastane binamız sağlam” şeklinde bir açıklama yapılsın.
Maalesef yapılmadı…
***
Hastane binasının sağlamlığıyla ilgili ESOGÜ yönetiminden herhangi bir açıklama yapılmadı ama bina ile ilgili anlatılanlar, meseleyi zihnimizde tüyler ürpertici bir noktaya taşıdı…
Hastane binasıyla ilgili özellikle yaşanan bir olay ise söz konusu bina ile ilgili daha çok endişe taşımamız gerektiğini ortaya koydu…
İşte; içinde bizzat bulunan bir tanığın da ağzından bire bir dinlediğimiz olay şöyle gerçekleşir:
***
Nejat Akgün’ün rektörlüğü döneminde, aynı üniversitenin İnşaat Fakültesi bölümü öğretim üyelerinden bir heyet, randevu alıp, hastane binası ile ilgili endişelerini aktarmak üzere rektörün makamına çıkar…
Binanın riskli yönlerinin olduğunu söylerler…
Binanın risklerden arındırılması için bir maliyet çıkartılır…
Üniversitenin bu maliyeti karşılaması mümkün olmaz…
Devlet de bu konuda ödenek ayırmayınca hiçbir şey yapılamaz…
Hal böyle olunca bina ile ilgili risk bir anlamda halının altına süpürülür.
***
İnşaat Fakültesi öğretim üyelerinden oluşan ve hastane binasıyla ilgili zamanın rektörü Nejat Akgün’e endişelerini ileten heyetin içindeki bir isim, yıllar sonra üniversiteye rektör olur…
Bu kez aynı heyetteki isimler ona giderek “Biz birlikte bu bina ile ilgili rektöre gitmiş, durumu anlatmıştık. Şimdi sen rektör oldun. Bu hastane binasının taşıdığı risk hala devam ediyor. Bu bina ile ilgili ne yapmayı düşünüyorsun?” diye sorarlar…
***
Yine devasa bir maliyet karşılarına çıkınca en son aralarında “Hastane binasının son üç katını yıkalım. Hiç olmazsa bina kolonlarındaki yükü hafifletelim ki olası bir depremde bina çökmeyip, ayakta kalabilsin” fikrinde anlaşırlar…
Ama gelin görün ki, bu üç kat yıkma işinin bile maliyeti ve bu maliyetin üniversite tarafından karşılanamaz boyutta olması, bu tedbirin de alınmasına engel olur!
***
Sonuç olarak:
Ortada birden fazla olumsuz risk taşıyan devasa bir hastane binamız var…
Binanın bu durumu yıllardır herkesi endişelendiriyor ama ortaya çıkan maliyet yüzünden ne binanın taşıdığı risk ne de kamuoyunun taşıdığı endişe yıllardır giderilmiyor, giderilemiyor…
İşin garibi…
Hastane binasının son derece riskli olduğunu herkes biliyor, hiç kimse bir şey yapmıyor, yapamıyor…
Ne diyelim?
Umarız bu bölgede o altımızdan geçen fay hattının yaratacağı bir depremi asla yaşamayız…
Aksi halde söz konusu hastane binası ile ilgili ortaya çıkabilecek manzarayı düşünmek bile istemeyiz!
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
MHP NEDEN KENDİ GEÇMİŞİNİ SAVUN(A)MUYOR?
Deprem sonrası bölgede yaşanan aksaklıklar ve müdahaledeki gecikmelerden yakınıldığında iktidar destekçileri anında savunmaya geçiyor.
Deprem sonrası iktidarın da devlet kurumlarının da zamanında müdahalede bulunup, görevlerini fazlasıyla yaptığını söylüyor.
Bunun hemen ardından da 99 depremi ile kıyaslama yapıp “99 depreminde devlet deprem bölgesine bir hafta boyunca giremedi” falan diyor…
Zamanın Başbakanı Bülent Ecevit ve bakanların, 99 depreminin hemen ertesi günü deprem bölgesinde olduğuna dair arşivlerde bir sürü haber, fotoğraf ve röportajlar olmasına rağmen, “99 depreminde devlet yoktu.” Yalanına sarılabiliyor…
***
Hadi onlar yalan olduğunu bile bile, sırf iktidar yandaşlığı yapma uğruna “99 depreminde devlet ortalarda yoktu. İnsanlar kaderine terk edilmişti” diyor…
Bu yalan karşısında neden birileri çıkıp bir şey söylemiyor?
***
Öyle ya; 99 depremi yaşandığında MHP koalisyonun ortağı olan bir parti…
Dahası…
Kabinede Sağlık, Savunma ve Ulaştırma bakanlıkları da, yani yaşanan afet karşısında müdahale sorumluluğu bulunan tüm bakanlıklar MHP’ye verilmiş ve MHP’li bakanlardan oluşuyor…
Buna rağmen AKP’liler “99 depreminde devlet yoktu” diyor…
Bir tane MHP’li de “Yalan söylüyorsunuz kardeşim! 99 depreminin hemen ertesi günü devlet deprem bölgesindeydi” demiyor, diyemiyor…
MHP neden kendi geçmişini savun(a)muyor?
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
NEDEN TOKİ BİNALARI?
Yaşanan depremde TOKİ tarafından yapılan binaların büyük çoğunluğu zarar görmedi…
Pek çok bina yerle bir olurken bölgede yapılmış TOKİ binaları ayakta kaldı…
Uzmanlar bunun iki nedeni olduğunu söylüyor…
Birinci neden: TOKİ binalarının altında dükkan bulunmaması…
İkinci neden ise: TOKİ’nin Tünel kalıp sistemi ile konut yapması. Bu sistemin özelliği tüm duvarlarının demirli perde beton olması ve aynı zamanda taşıyıcı özelliği olması.
Aynı uzmanlar tüm binalarda acilen bu sisteme dönülmesi gerektiğini söylüyor…
İlgilenenlerin bilgisine…