Bizleri yöneten hükümetler yani hükmedenler. Kim?
Bu kişiler halkımızın içinden çıkmıyor mu? Evet.
Bu İnsanları yetiştiren aileler bu ülkenin insanları değil mi? Evet
Bu insanları eğiten, eğitim sistemimizde ki öğretmenler bizim insanımız değil mi?
O zaman şikayet edeceğimize çare arıtalım. Çare belli..
O zaman şöyle diyebilir miyiz? Toplumu yöneten ve şekillendiren bireylerin, toplumun geleceği olan gençleri, çocukluğundan başlayarak onlara verdiği eğitim sistemi: Çağdaş ve bilimle desteklenmiş bir eğitim sistemi değil. Bunu görün artık yahu! Çağdaş eğitim dışında sistem aramak cehalete davetiye çıkarmaktan başka bir işe yaramaz. Eğitimde başarıya ulaşmanın yolu, çağdaş ve bilgiyle donatılmış öğretmenlerle olur. Böyle öğretmenimiz var mı? Çürüme önce ailelerden, sonra okul ve cevreden başlar. Kokuları duyun artık..
“Güçsüz adalet, adaletsiz güçü yaratır.”
Her ikisi de korkunç şeydir. Dünya düzeninde güçlü bir adalet sistemine sahip topluluklar her konuda başarıyı yakalamışlardır. Güçsüz bir adaletse o ülkenin insanlarını önce çaresiz sonra da yoksul bırakır. Yoksulluksa toplumu ahlaksızlığa iter. Ahlaksızlıksa ekonomiyi yerle bir eder. Aldığınız ürün bir hafta sonra yüzde otuz zamlanıyor, bu döngü devam ederek toplumu açlığa ve umutsuzluğa yönlendiriyor. Umutsuz kalmış bir insanın neler yapacağını tarih sayfalarında okuyabilirsiniz. Her ne olursa olsun, adalette süreklilik kaçınılmaz bir koşuldur, işte bu yüzden geç kalmış adalet adalet değildir, denir. Haksızlığa uğramış veya zor durumda kalmış kişilerin şikayetleri dikkatlice dinlenmelidir. Çünkü durumlarının daha sonra anlaşılması ile eski iyi hallere döndürülmesi adaletin yerini bulduğu anlamına gelmez. Çünkü kişi zor durumdayken, haksız yere yargılanırken pek çok maddi ve manevi kayıplar elde etmiştir. Bu yüzden geç gelen adalet bu zararlarını tazmin etse bile adaleti tam sağlamış olamaz.