Yine, yeniden umut beslemeliyiz, malum önümüz bahar..
Her ne kadar şimdi yaşadığımız günler “yalancı bahar” diye anılsa da, erikler çiçeklerini saklasa da tomurlarında, önümüzdeki günlerde “Mart kapıdan baktırıp kazma kürek yaktırsa” da, benim içimde çoktan bahar rüzgarları esmeye başladı bile.
En olmadık insanları, en olmadık bahanelerle affetmek geçiyorsa içimden,
Sesim elvermese de şarkı söylemeyi istiyorsam avaz avaz,
Bahçedeki ceviz ağacına bakıp bakıp, “güzeli severler dal arasında” diye mırıldanıyorsa dilim,
Utana sıkıla da olsa mutlu olmayı umut ediyorsam için için,
Çatıdaki çapkın sarman hiç bırakmıyorsa dişi Arap’ın peşini,
Göçmen kuşlar göç hazırlığının telaşına girmişlerse çoktan,
Yukarılarda çocukların artık uçurtmadıkları uçurtmaları görüyorsa gözlerim,
Orhan Veli gibi, “Eve ekmekle tuz götürmeyi böyle havalarda unuttuysam”,
Bir ılık rüzgar, özgür başımdaki özgür fikirlerin tohumlarını, yasaklara inat, dayatmalara inat saçıyorsa bereketli toprağa,
Durup durup eskilere, çocukluğumun mutlu günlerine dalıyorsa hülyalarım,
Sevişen kumruların demleri, sarmaş dolaş gençlerin coşkuları hiç bitmeyecek diye düşünüyorsam eğer,
Eskiden üzülüp kahrolduklarıma omuz silkip dudak bükebiliyorsam,
Yaşamdan yana, iyilikten yana, insanlardan yana, hakça bölüşümden yana hala tükenmemişse umutlarım,
İşte bu, bahar olsa gerek.
Bahar havası bu, insana neler yaptıracağı hiç belli olmaz, çarpar adamı. Baharın bereketinden, coşkusundan hayvanlar da nasiplerini almaz mı? Aslında en çok da onların hakkı. Bütün kış neler neler çektiler. Şimdi ılık hava, yumuşak güneş, üreme telaşı. Bırakalım da biraz ohhh!! desinler.
İçimi pek acıtan bir özlü deyiş vardır “İt bahara erdi ama yediği tekmeyi bir kendi bildi”. Bakın burada bile ona acımaya çalışılırken “İt” deyip aşağılamışız. Neyse, ama söz doğru; kış boyu tekmelene, itile oradan buradan kışalana, kovula o zavallılar bahara erdi, tabi baharı göremeyenleri de çok oldu. Bazen onlar için acaba kurtuldular mı demekten kendimi alıkoyamıyorum, yaşayanlar ne görecekler ki?
Sokak kedi ve köpeklerinin ömürleri kaç yıldır hiç merak edeniniz oldu mu? Ben söyleyeyim, iki-üç yıl, hadi diyelim bakılıp gözetilenler dört- beş yıl. Bu zaman zarfında zavallıların çekmedikleri kalmaz. Bir kere insanlar istemezler onları ne mahallelerinde ne sokaklarında, değil ki bahçelerinde. “Parklarda yaşamasınlar, çocuğumuz korkar, mezarlıklarda yooo hiç olur mu?” Olmaz! Gözümüzün görmediği, seslerini duymadığımız yerde olsunlar. Mesela barınaklar şehirlerden uzaklara kurulur bu nedenle. Gözler görmeyince gönüller katlanır çünkü. Orda ne yerler ne içerler ne haldedirler kimseler bilmez. Bakan bakıcıların, ilgilenen veterinerlerin insaflarına(!) kalmışlardır.
Baharın sonu; yeni canlar gelecek dünyamıza. Kedi, köpek, kuş yavruları bizlerle birlikte paylaşmak isteyecekler bu dünyayı. Zaten buna hakları da var, doğduklarına göre. Onlar ufak, onlar tecrübesiz. Evet, anneleri kol kanat germekte ölümüne bebelerine. Ama bizler de destek olalım yaşamalarına, kıymayalım o güzel canlara. Yer verelim sığınsınlar, mama verelim, ama en önemlisi sevgimizi verelim. Kaç günlük bir ömrümüz var ki, yaradan bize bol bol vermiş sevgiyi, kefenin cebinde öbür tarafa götürecek değiliz ya. Kullanmadığımız kısmını biz de canlardan esirgemeyelim, cimrilik etmeyelim.