Denk geldi yazı günüme. Sevgili arkadaşım, meslektaşım Önder’in 8. ölüm yıldönümü. Kent Belleğinde O’nu anlatmaya çalıştım. Önder aynı zamanda kent belleğinin unutulmaz gazetecilerin önde gelenlerinden biriydi. Unutmadım, unutmayacağız.
-------------------- …..
Yukarıdaki başlığı spontane bir şekilde yazmıştım.
Altını doldurmak üzere zihinsel bir çalışma içindeyken gözüm kitaplığıma ilişti. Dikkatimi çekti, onun ikinci kitabı “GÖRÜŞLER” İle, benimkisi (Anılar, isimler resimler; ESKİŞEHİR) yan yana duruyor.
Merak işte, bakalım nasıl bir ithafta bulunmuşuz bir birimize? Ben şöyle demişim;
-Arkadaşım, Kardeşim, Dostum ve Meslektaşım Önder BALOĞLU’na sevgilerimle..
Benim ithafım 16 Eylül 2013!..
O’nun imzaladığı tarih ise 22 Eylül 2014!. Tam bir yıl arayla Şöyle yazmış;
-Kadim Dostum Hüsnü Arslan’a Sevgilerimle…
Yani yukardaki başlıkta ifade ettiğim “Kadim Dost” Önder’in buluşu, eklemesi!..
Evet, öyleydi gerçekten de. Zaman zaman birlikteliklerle, kimileri kısa süreli küsüp ayrılmalarla geçen;
- Kırk yıllık kadim dost idik ikimiz!...
Bir gün Sakarya’nın bodrumunda!
Eski Belediyenin bodrum katından bahsediyorum. Benim için ikinci, Önder için “İlk Mekteptir” o bodrum!..
Ben İstikbal’den ayrılmış, Sakarya’ya geçmiştim. Bir süre sonra “çok çalıştırıldığımdan” şikayetle (haber toplama, yetmedi tashih nöbeti)1.5 ay kadar ayrı kalmıştım bodrumdan!.. Ne ki, Abdurrahman Bey’in “neredesin oğlum sen, in aşağı bodruma, başla” emriyle;
-Ertesi sabah yeniden nikahlanmıştım Sakarya ile!..
***
İndim ki, üç ya da dört metrekarelik çalışma ofisimizin bir köşesinde dört genç. Sonradan öğreniyorum; Biri taksi şoförü iken gazeteciliğe heves eden (adı, Seyfi idi sanırım) İkinci kişi Eczacılık öğrencisi Vecdi Baloğlu. Sonuncusu ise bana diğerlerinden daha bir “göz alıcı” gelen Önder Baloğlu…
Önder de Akademi’de ilk yılını okuyor. Zaten Karapınar’da komşusu olan, zamanın asistanı Yılmaz Büyükerşen tarafından yönlendirilmiş Sakarya’ya…
Seyfi olanı, (İki yıl kadar sonra Önder- Ayşe Baloğlu çiftini taksisi ile İzmir’e kaçıracak olan kişi) “ben vazgeçtim gazetecilikten” deyip ayrılıp gitti. Önder’in hem amca, hem teyze oğlu olun Vecdi de (rahmet olsun) aynı şekilde…
-Baki kalan (48 yıl) Önder Baloğlu gazetecilikte!..
Nerede kızımız, söyle!..
O yıllara ilişkin kısa bir anekdot daha…
Sevgili Önder, başkalarının bilmesini istemediği eylemlerini “saman altından” yürütürdü!.. Hacet Sokaktaki yeni yerinin hemen bitişiğinde küçük trikotaj atölyesinde bir genç kızı tavlamış!.. Adının “Ayşe” olduğunu öğrenecektik sonradan…
Birlikte “İzmir’e kaçma” olayından bir-iki gün önce öğrenmiştim durumu!.. “Biz gidiyoruz, sen idare et durumu” deyip gitti. İdare et, ama nasıl? Derken iki gün sonra bizim gazetede “patladı” kaçtıkları!..
Bir sabah gazeteye geldim, inceliyorum. İkinci sayfada magazin türü haberleri konu yapan bir köşe. Köşede bir resim (fotoğraf değil) bir faytonun arkasında iki kişi. Üzerlerinde Önder Ayşe yazısı, faytoncu kişinin adı da “Hüsnü” yani ben!,,
Bir ara aşağıdan “Hüsnü nerede, bana gösterin” diyen bir ses. İndik aşağıya bir adamcağız, neredeyse saldıracak. “Sen kaçırtmışsın, nerede kızımız söyle.” Diye bas bas bağırıyor. Anlatmaya çalıştık ki, bir şeyden haberimiz yok, nerede olduklarını da bilmiyoruz!..
O kişi, Ayşe’nin yakını, pazarcılık yapan biriymiş.
Epey sonra öğreniyorum ki rahmetli Mehmet Aktop, o resmi Pertev Ertün abimize yaptırmış. Yine sonradan gördük ki;
-O resim, Ayşe-Önder Baloğlu çiftinin düğün davetiyesi olacaktır!..
Ofsetle tanıştık ikimiz!..
“Hey gidi günler” deyip, Sakarya’daki bodrum ve Hacet Sokak günlerine dönelim…
Abdurrahman Bey, Hacet Sokaktaki evinin yanındaki arsaya iki katlı bir matbaa ve ofis yaptırdı. İçinde oğlu Bozkurt Ünügür’ün araştırmalar sonucu İsvet’ten getirdiği sıfır Solna marka bir ofset baskı makinesi…
Yeni sisteme alışmamız zor almadı. Artık bizlerin elinde birer fotoğraf makenisi, günlük olaylara ilişkin çektiklerimiz ertesi günkü gazetede.
-Gazetecilik adına keyifli günlerdi!..
Bu arada 1970’de Gediz depremi olmuştu. Gazeteye ulaşan filmlerden bazılarını Önder iki satırlık haberle, Zamanın ilk ofset gazetesi Günaydın’a gönderdi. O eylem sonrasında sevgili Baloğlu Günaydın’ın Eskişehir muhabiridir. Günaydın tarzı gazeteciliği kolay adapte olacak, “ilginç buluşlarıyla” yaptığı haberler sayesinde Sakarya’dan aldığının iki katından fazlasına kazanacaktır.
***
Sakarya’daki “mutlu günlerimiz” 1972’de iki satırlık istifa dilekçesiyle sona erecek. Yani;
-Feyyaz babamız (Arsezen) Önder Baloğlu ve ben yokuz artık Sakarya’da!..
Kadim Dostluğun pekişeceği, 1973’ün 22 Ağustosunda kurucusu olduğum SONOLAY Gazetesi’nde “ortağımdır” aynı zamanda. Araya girenlerle “bir garip ortaklık”anlayacağınız!..
Yakın zamanda, Coşkun Kartal’dan gelen bir rica ile “Sonolay olayını” çok da ayrıntıya girmeden, rahmetli babasının anısına hazırlanan bir kitapta yazdım. Özetlersek; gazetenin Günaydın’a satılması, “akla ziyan tirajlara” ulaşılması, başarıdaki katkılarımıza rağmen;
-Önder ve ben çırak çıkacaktık Sonolay macerasından!..
Bu arada bir küçük not;
Ortaklık için Önder, koyacağı 10 bin lira için Babasıyla görüşmüş, ancak Rahmetli Necmi Baloğlu’nun bozulan durumu nedeniyle gerçekleşmedi o katkı. Buna karşın;
-O benim için her zaman ortaktı, öyle kalacaktı!..
İkimizin de içinde bir “hicran” olarak kalacaktır…
***
Bu kader ortaklığını, Sakarya’da, Sonolay’daki birlikteliklerimle biriktirdiğimiz anılar, değil buradaki bir sayfaya, kitaplaştırılmış anılara sığmaz… Sonrasını ise özetleyelim;
Sakarya’daki ilk ayrılışımızdan sonra ben 1983’de yeniden döndüm yuvaya. O da askerlik sonrası bir-iki yıl sonra. Yazı işleri Müdürlüğü, Genel Yayın yönetmenliği yapacaktır uzun yıllar. Bir de;
-Gazetenin birinci sayfasındaki “Pembe Köşenin” sahibi, sonrada “Dokuzuncu Sütunun” yazarı olarak…
***
Okur soracaktır;
-O kadar uzun yılları anlattın da, “Nasıl gazeteciydi Önder Baloğlu?” hiç değinmemişsin. Yazacağım elbet, önümüzdeki Çarşamba günü bu köşede olacak.
Yazıda anlattım o “kaçamak” evliliği. Önder-Ayşe Baloğlu iki güzel evlat sahibi olacaktır. Kızımız Berna başarılı bir akademik kariyerin sahibi olarak halen Anadolu Üniversitesi’nde Profesör. Oğlumuz Alpay aynı başarıyla “kimya Mühendisi” titrini taşıyor. İkisi de evlendi, çocuk sahibi oldular.
Bu fotoğraf ölümünden bir yıl önce Çekirdek aile olarak çekilen son fotoğraf. Torunlar; Berna’dan olma Selin ve Onur. Alpay’ın çocukları Ata, Ceren, Burcu. En solda “Mutlu Kaynana” Ayşe Baloğlu…
Fotoğrafın arkasındaki tarih 8 Haziran 1971’i gösteriyor. Güzel bir düğünde Ayşe-Önder Baloğlu çifti ilk ilk danslarında.
Sevgili Önder, meslek hayatı boyunca hiç terk etmediği daktilosunun başında. Torunu Ata ise Dedesini taklit etmeSi!..