Kimi ayrılıklar hüzündür, ebedi ayrılıklar elbet hüzünle birlikte yaşanan birlikteliklerle biriktirilmiş anıları da getirir akla…
Geçtiğimiz Pazar günü Yılmaz Karaca’nın oğlu Alper’in mutlu gününden dönüş yolunda Sakarya’nın internet sayfasında okudum o hüzünlü haberi;
-Bozkurt Ünügür'ü kaybettik…
O anda tabutun içindeki na’şı önünde toplanmış sevenleri ve dostları son görevlerini yapıyorlardı kendisine. Aklıma geliveren ilk algı; şuydu;
-Abdurrahman bey son evladını da yanına aldı…
Kimdi onlar;
Önce Prof. Dr. Mete Ünügür, ardından tek kızı Esin ve Nihayet Üstün Ünügür.
-Son çağrı Bozkurt Abi’ye geldi!..
Dün, Üstün Bey’in oğlu, gazetemizin şu andaki imtiyaz sahibi Üstüner Ünügür’ü aradım başsağlığı için. Bir zevzeklik yapıp “Cenazede bulunup, bulunamadığını” sordum kendisine;
“Elbet bulundum Hüsnü Abi. Cuma günü öldüğü an hastanedeydim zaten”
-Sağ olasın evlat!..
Sakarya’da Solna devrimi!..
Anma yazımın bundan sonraki bölümünde kendisinden “Abi” sıfatı ile bahsedeceğim. Protokol gereği zaman zaman “Bozkurt Bey” desem de o benim için her zaman “bir ağabey” mertebesindeydi. Aynı zamanda meslek kariyerimin;
-İlk Yazı İşleri Müdürü!..
Sakarya’nın bodrumuna ilk adım attığımde gazetenin künyesinde sadece iki “Ünügür” ismi vardı;
-Sahibi; Abdurahman Ünügür, Yazı İşleri Müdürü; Bozkurt Ünügür!..
Nedenini birkaç gün sonra öğrenecektim. Önceki Yazı İşleri Müdürü rahmetli Cengiz Tekin, asistan olarak Akademi’ye geçmiş, yerine Bozkurt Abi’nin ismi yazılmıştı!.. Birkaç yazımda söz etmiştim;
-Ben de Cengiz Abi’nin boşalttığı “asgari kadroyu” tamamlamak üzere Sakarya’ya ilk adımı atmıştım!..
Ofsete geçme zamanı…
Sanki o andaki “mecburiyetten” o göreve ve sorumluluğa getirilmiş gibiydi… Zira kendisi aynı zamanda, Hürriyet’in kuruluşu olan Hür Dağıtımın, Eskişehir ve yakın illerin temsilciliğini yapıyordu. Dolayısıyla bodrumdaki yazı işleri ofisine arada bir uğrar, hal sorduktan sonra işinin başına dönerdi…
Bu arada 1968 yılının ortalarında falan, Babası Abdurrahman Bey’le bir “yenilik” için sıkı bir tartışma içinde olduğunu, biz yazı kadrosu olarak sonradan öğrenecektik;
-Artık Ofsete geçme zamanı geldi Baba!..
Yine sonradan öğrendiğimize göre, “Ofset Pazarlığı” hayli tartışmalı geçmiştir. Rahmetli Abdurrahman Bey, elindeki mali imkanların böyle bir yenilenmeye yetmeyeceğini söylüyor. Bozkurt Abi, banka kredisi alıp ödemekte direnecektir!.. Nitekim;
-O kredi Esbank’tan sağlanacak, Bozkurt Abi Avrupa yollarına düşecektir!
Önce İtalya, sonra İsveç. İtalya’da orada üretilen tek renk bir marka ile anlaşmak üzereyken, aynı özellikte bir markanın İsveç’te olduğunu öğrenince oraya yönelecektir. Böylelikle;
-Yıllardır tipo tekniği ile gazetenin basımını yapan emektar ‘Mari Ana’dan (baskı ustalarımız öyle diyordu), Solna’ya geçilecektir.
Devrimi, Üstün Bey tamamlıyor.
Solna makinemiz gece gazete, gündüz durmaksızın iş basarak yıllar yılı hizmet verdi.
Bu süreçte Bozkurt Ünügür, yine yazı işleri müdürü ama, eskiden olduğu gibi yazı işleri ile yine ilgisiz. Hatta yerine, Orhan Özgürel adında bir emekli subayı getirme derdinde!.. Feyyaz Arsezen, Önder Baloğlu ve benim ayrılışımın temel nedeni de bu girişim olacaktır.
-Rahmetli, bir daha ters düşecektir babasıyla…
Bunun üzerine Abdurrahman Bey, İstanbul’da “işi tıkırında” Küçük oğul Üstün’ü çağırıyor Sakarya’nın başına. Teknoloji anlamında neredeyse sıfırlanmış bir Sakarya buluyor Üstün Ünügür… Küçük yenilemelerle, her adımda gelişen, tiraj almaya başlayan Sakarya’yı “yeniden yaratıyor” yaratıyor dersem “abartmış” olmayacağım.
Ve nihayet Üstün Ünügür’den son adımlar:
-Organize Sanayi’de fabrika benzeri bir matbaa tesisi, içine de Eskişehir’de bir başka ilk, ‘Web Ofset’ bir baskı makinesi.”
Bu kez on binlere ulaşan tirajı ile de Sakarya’da “Üstün Ünügür devrimi…
***
Bu vesileyle; yıllar yılı ekmeğini yediğim, yukarıda adlarını andığım Ünügür ailesinin tüm ölmüşlerine rahmet diliyorum..