Onlar sadece yaşamak ister.
Çünkü dünyaya kendi istemleri dışında gelmişlerdir
Ve yaşamak elbette onların en doğal haklarıdır.
Yaşamak için de her canlının temel ihtiyacı olan su ve yemek isterler.
Sığınacak korunaklı yer isterler, kimisi doğasındaki evine, ağaca, kayaya, toprağa kimisi bir minik kulübeye, çatıya sığınır..
Bunun  dışında üremek isterler bu da onların içgüdüsüdür, çünkü nesilleri korunacaktır.
Sevgi de isterler, sevgisiz dünyada yaşama tutunan hiçbir canlı yoktur çünkü,
Bir baş okşaması bir sıcak söz, bir tatlı bakış
Çok ama çok değerlidir onlar için.
     Peki kendilerini “eşref-i mahlukat – Varlıkların en şereflisi-“, Allahın yarattığı en değerli varlık olarak gören insanoğlu yaradılanların en şereflisi ise, dünyadaki diğer varlıkların yaşamalarına katkı bulunmak adına ne yapar?
     Mesela onların soylarını kurutmak adına itlaf yasaları çıkarır mı? Elinde kürek, tırpan, köpeklerin başına vurarak ya da fare zehirlerini yiyeceklerine katarak saatlerce iç organlarını parçalayarak öldürürür mü? Başlarına naylon poşetler geçirerek ucuz tarafından boğarak yok eder mi ?
     Hayvan diye alabildiğine aşağıladığı canları yük taşımada, bekçilikte kullanıp emekli olacağını anlayınca bir avuç samanı çok görüp dağa bayıra mı bırakır?        
     Yaban hayatındaki canları “av hayvanı” kategorisine sokup ellerinde otomotik tüfekli insan müsvettelerine para karşılığında peşkeş mi çeker.
     Nasılsa onların ağızları var, dilleri yok değil mi? Vicdanlara emanet…   
     Yasa mı? Onların korunmasına yarayanları es geçmiş, değiştirmiş, işin kolayına kaçmış eşref-i mahlukat. Bu yolda belki bir müddet başarılı olmuş gibi görünecek ve hayvanların sömürüsü alabildiğine artacaktır ama!
Amasını yazmak istemediğim, sonu hiç de iyi olmayan çok örnek var dünyada.