Neredeyse bir ömürdür hayvanlara adalet için hayvan hakları mücadelesi içindeyim. Sorumluluğumun bilincinde olarak çok şeylerden vazgeçtim patili canlar için. Kendimi anlatmayı sevmem fazla, çok enderdir bu bağlamda paylaştığım köşe yazım. Ama şimdi öyle bir noktaya geldik ki gerek gördüm, anlatmamın faydası olacağını düşündüm.
     Neden böyle fanatiklik derecesinde can korumacı oldum diye döndüm arkama baktım. Ailem bana çevremdeki her mazluma merhamet etmem gerektiğini öğretmiş, öyle büyütmüştü. İnsan, hayvan, ağaç, bitki… Bunların içinde en çok hayvanları sevdim çünkü en savunmasız, en desteğe ihtiyacı olan canlılardı onlar. 
     Karşılıksız sevgilerini gördüm, o güzel gözlerindeki hüznü, bağlılığı, özveriyi ve insan canlısı sıcaklıklarını gördüm, hissettim. Ve ne yazık ki sevenlerinin sevmeyenlerden, onlara zarar vermek isteyenlerden daha az olduğunu öğrendim.
     Ama zaman içinde haklarını koruyan yasalar hayata geçince, yazılı,  görsel medyada, sosyal medyada farkındalık çalışmalarıyla, biz can dostlarının sayısı arttı, sesleri daha gür çıkmaya başladı. Bu elbette bizleri umutlandırdı, sevindirdi. 
     Yıllar yılları kovaladı, çok özlemle beklediğimiz, “Hayvan Hakları Koruma Yasası” yürürlüğe girdi ama maddeleri tam istenildiği ölçüde hayata geçirilemedi ne yazık ki. Aksayan, canlara zararı dokunan maddeleri için değişiklik taleplerimiz oldu, ancak her seferinde istediğimize pişman olduk. Çünkü karşımızda vicdan sahibi yetkili siyasetçi yok gibiydi.
     Yasada sokak canlarıyla ilgili tüm sorumluluğun yerel yönetimlere verildiği fakat bu sorumluluğu yerine getirmeyenler için caydırıcı bir müeyyide uygulanmadığı için, ne yazık ki pek çok belediye, görevlerinden olan Hayvan Bakımevi yapımını “bütçem yok” gerekçesiyle yerine getirmedi. 
     Hal böyle olunca da yasanın çıktığı tarihten bugüne dek özellikle köpek sayısında artış oldu. Hayvancıklar aç, susuz, korunmasız ve en kötüsü sevgisiz sersefil ortalıkta yaşamlarını sürdürme mücadelesine girdiler. 
     Ve sonuç; bugün uygulamaya geçilmesi istenen, adına “ölüm yasası” dediğimiz bir tasarının Meclisin kapısında onları beklemesi.
     Canlarımız korunmasız, dilsiz. Kendilerine olanak, seçenek, imkan(!) olarak sunulan “ÖTENAZİ” hakkında elbette fikir beyan edemezler. Bizlerse sessizliklerine ses olma adına direnmeye, yanlışı yarı yoldan döndürmeye, anayasal haklarımız çerçevesinde onlara destek olmaya devam edeceğiz! Ben de sessiz canlara verdiğim söz doğrultusunda, ömrüm yettiğince bu mücadelenin içinde yer alacağım. Ve elbette sözümden dönmeyeceğim.