Evet benim adım “İT”, kısacık.  Söylemesi, yazması, çağırması kolay. Bir adım daha var ama o uzun; “Köpek”. Öncekine göre üç harf daha uzun. Ne gerek nefes harcamanıza, işte kısa olanıyla seslenin bana.
     Yeryüzündeki en aşağılık görünen canlar listesinde belki de ilk sıradayım. İnsanlar birbirlerine hakaret etmek için bile kullanırlar adımı; “İt herif, itin teki, it suratlı, gözümde it kadar değerin yok.”
     M.Ö 15000(en az) yıl önce beni dağlardan, ait olduğum yaban hayatından koparıp evcilleştirmiş insanoğlu, yanına dost, korumacı yapmış. Zaman içinde ben onların en çok güvendiği, en çok yanlarında görünen bir parçası olup çıkmışım. Sürülerini korumuşum, evlerini, eşyalarını, canlarını emanet etmişler bana. 
     Sonra dünya değişmiş, insanlar kırsallardan, dağlardan şehirlere inmişler, çayırlar, bahçeler yavaş yavaş betonlaşmaya, teknolojinin parlak ışığının kurbanı olmaya başlamış. Bizlere yani itlere çok gereksinme kalmamış. Buna rağmen zekamız, sadakatimiz için yine bizden yararlanmayı, yanlarında taşımayı sürdürmüş insanlar. Bomba uzmanı yapmış, uyuşturucuları bulmada kullanmışlar bizi. Depremlerde enkazdan insanları çıkarmışız müthiş koku alma duyumuzla.
     Kahramanlıklarımız Tv. kanallarını, gazete sayfalarını süslemiş ama “İT” olmaktan hiç kurtulamamışız. Bazı ülke halkları etlerimizi yemiş, kaynar su dolu kazanlara atmışlar bizi canlı canlı. Denek olarak kullanmışlar laboratuvarlarda. Üzerimizde çeşitli ilaçları kullanmışlar, kanserli hücreler aşılamışlar.
    Başka kötü şeyler de yapılmış bizlere; yakmışlar, bıçaklamışlar, tecavüz etmişler. Biz her şeye karşın insanlara dostluğumuzu hep sürdürmüşüz, bize tüfek doğrultan itlaf ekiplerine kuyruk sallamışız.
     Ama artık öyle belli ki bizden kurtulmak istenmesi! Hakkımızda, “toplansın şu itler, çoğu da halledilsin” denebiliyor, kocaman kocaman köşe yazarı amcalar, “belediye, görevini(!) yapsın” diye bizler için kalem kırıyor. Onlar yetmedi, Meclis’te de karar kılındı buna. Çok az sayıda yüreği kurum bağlamamış insan ise bizlerin yaşama haklarını savunmaya çabalıyor. Görüyoruz, hissediyoruz,  onlar da yoruluyor zamanla.  Aynı bizlerin bu şekilde yaşamaktan yorulduğumuz gibi.
     Şimdi soruyorum sizlere; “biz İTLER” ne yapalım? İçimizdeki yaşama güdüsünü nasıl yenip kendimizi imha edelim? Siz yapmayın bunu, sonra üzülürsünüz. Siz üzüldünüz diye biz daha çok üzülürüz. Malum, ne de olsa bizde hiç bitmeyen sevgi, sadakat, “İt yüreği” var.