23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı bu yıl da çeşitli etkinliklerle kutlandı.
Zorlu koşullarda yaşam mücadelesi veren çok sayıda çocuk ise bayram coşkusunu yine yaşayamadı.
O çocuklar ne yazık ki bayram gününde, tarlada, fabrikada ya da başka uygun olmayan ortamlarda çalıştırılmaya devam ettiler.
TÜİK’in tartışmalı rakamlarına göre bile 850 binin üzerinde ‘çocuk işçi’ olduğu biliniyor.
‘İş cinayetleri’ ile yaşamını yitiren çocuk sayısındaki artışa karşın çözüm getirmesi beklenen kamu yönetiminin ise gündeminde böyle bir konu maalesef yok.
…
Çocuklarla ilgili konuya bakıldığında ‘Çocuk yoksulluğu’ derinlikli bir sorun olarak karşımızda duruyor.
Çocuklar yoksulluk nedeniyle fiziksel, ruhsal ve sosyal gelişimlerini tamamlayamıyor.
Yaşama, büyüme ve gelişme açısından ihtiyaç duydukları olanaklardan yararlanamıyor.
Et, süt, yumurta gibi temel gıdalara ulaşmakta sıkıntı yaşandığı ve makarna, ekmek gibi karbonhidrat ağırlıklı beslenmek durumunda kaldıkları için ‘obez nesil’ yetişmesi tehlikesi ile karşı karşıyayız.
Yetersiz beslenme ve protein eksikliği çocukların ‘zihin kapasitesinin düşmesine’ de neden oluyor.
Yoksul aileler okula giden çocuklarına ‘öğle yemeği’ veremiyor.
Çocuklar sabah ve akşam iki öğün bulabildikleri gıdalarla beslenmeye çalışıyor.
Diğer yandan çocuklar maddi yetersizlik dolayısıyla ‘sağlık hakkından’ da yararlanamıyor.
Bulundukları kötü ortamlar nedeniyle çok sık hastalanıyor, yeterli tıbbi destek alamıyorlar.
…
Yoksulluk sorunu ‘eğitimde fırsat eşitliğinin’ sağlanmasında da çok önemli bir engel.
Okul masrafları birçok aile için karşılanamaz durumda.
Son yıllarda ekonomik yetersizlik nedeniyle ‘okullaşma oranında’ çok büyük bir düşüş gözleniyor.
Diğer yandan çocuklar tarikatların, cemaatlerin baskısı altında laik ve bilimsel eğitimden koparılıyor.
…
“Mevsimlik tarım çocuk işçiliği” sorunu da üzerinde durulması gereken önemli bir konu.
Bilindiği gibi tarımsal alanlarda çalışmak üzere her yıl çok sayıda aile başka yerlere göç ediyor.
Aileler eğitim alması gereken çocuklarını yanında götürüyor ve onları tarlalarda çalıştırıyor.
Bu çocuklar çok küçük yaşta çalıştırılmalarının yanı sıra ne yazık ki en temel hakları olan ‘eğitim hakkından’ mahrum bırakılıyor.
STK’lar ve Belediyelerin sürekliliği olmayan bazı destekleri dışında bu çocukların bulundukları yerlerde eğitim alabilmeleri için Bakanlık tarafından etkin bir çalışma yapılmış değil.
Ayrıca çocuklar çoğu kez ‘barınma koşulları’ çok ilkel durumdaki elektriği bile olmayan, banyo imkanı çok kısıtlı olan ortamlarda yaşamak zorundalar.
…
Ülkemizdeki çocukların yaşadığı sorunlara bakarken Marmara Denizi merkezli ‘deprem’ haberi geldi.
Bu köşede defalarca yazdığım gibi depremler çocuklar için çok önemli bir tehdit oluşturuyor.
6 Şubat depremlerinde kaybolan çocukların nerede olduğu ile ilgili bilgilere aradan geçen iki yıldan fazla süreye karşın hala ulaşılamadı.
Böylesine sorunlarla dolu bir tablo içinde çocuklar temel haklarından yararlanamıyor.
Hayal bile kuramıyor.
Oyun çağındaki çocuklara ‘ev geçindirme sorumluğu’ yükleniyor.
…
Çocuklarımızın sorunlarını çözme sorumluluğu taşıyan kamu yöneticilerine, Büyük Önderimiz Atatürk’ün çocuklara yönelik sözlerini bir kez daha dikkatle okumalarını, adımlarını ona göre atmalarını önerelim.
Atatürk 17 Ekim 1922 tarihinde kendisini karşılayan çocuklara yaptığı konuşmada:
“Küçük hanımlar, küçük beyler!
Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı ve ikbal ışığısınız.
Memleketi asıl ışığa boğacak olan sizsiniz.
Kendinizin ne kadar önemli, değerli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız.
Sizlerden çok şey bekliyoruz” demişti.
“Bir milletin çocukları o ülkenin geleceğidir.”