Son on günden bu yana çok farklı bir toplumsal hareketliliği yaşıyoruz.
Genç, yaşlı, çocuk toplumun her kesiminden milyonlarca kişi sokaklarda, hak arayışında.
Kitlesel buluşmalarda en çok da “Hak, hukuk, adalet” sloganlarıyla iktidarın uygulamalarına yönelik eleştiriler dile getiriliyor.
Diğer yandan hafta sonunda milyonlarca kişi genel seçim varmış gibi büyük bir heyecanla sandık başına gitti ve demokrasi mücadelesine katkıda bulundu.
CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’na destek vermek için ‘dayanışma sandıklarına’ gidenlerin kendilerine göre farklı nedenleri de vardı.
Gençler, geleceklerinin, umutlarının çalınmasından şikayetçiydi.
Yıllar sonra üniversite diplomasının bile iptal edilebildiği bir ülkede ‘hukuka güveninin yitirilmesi’ en önemli nedenlerdendi.
Haksızlığa, iftiraya itiraz edenler çoğunluktaydı.
Gelinen noktada ‘can ve mal güvenliği’ ile ilgili duyulan endişe en üst seviyeye ulaştı.
Alanlarda tanık olduğum tablolarda hukukun işleyişine olan itiraz o kadar büyüktü ki ekonomik zorlukların bile bugünlerde gündemin alt sıralarında kaldığı söylenebilir.
…
Tekrar etmekte sakınca yok.
“Yargı bağımsızlığına” düşen gölge toplumun önemli bir kesiminin kaygılarını arttırıyor.
Yargı kararlarının savunma avukatları bile bilgilendirilmeden önce ‘yandaş medya tarafından’ servis edilmesi kamuoyu vicdanını derinden yaralamaya devam ediyor.
Görevlerini yapan foto muhabirlerinin evlerinden alınıp tutuklanmaları olacak iş mi?
Devamında serbest bırakılma kararının savcı tarafından değiştirilerek tekrar “tutuklama” kararına çevrilmesi ve aradan geçen 2 gün sonra serbest bırakılmaları hukukun geldiği nokta bakımından çok düşündürücü.
İtibar suikastları
Gizli tanık suçlamaları
Bilgi, belgeye dayanmayan yargılamalar
Haksız tutuklamalar
Plastik mermi ile yapılan müdahaleler
Gaz ve tazyikli su sıkılması
Daha birçok üzücü olayın görüntüleri içimizi yakmaya devam ediyor.
Yapılanlar:
Demokrasiye
Vicdana
Hukuka
İnsanlığa
Mantığa
Özetle hiçbir tanıma sığmıyor.
…
Diğer yandan muhalif olan herkese yönelik baskılar, hukuksuzluklar devam ederken iktidar kanadından sürekli “hukuk devleti savunmasının” yapılması da ayrı bir başlık olarak önümüzde duruyor.
Adalet Bakanı ya da
Maliye ve Hazineden Sorumlu Bakan
Gerçekten de her şeyin kontrol altında olduğunu düşünebilir mi?
Bakanların, bürokratların inanmadıkları şeyleri söylemeleri herhalde kolay olmamalı.
“Kanunsuz emir veren bürokratlar” hiç empati yapmıyor mu?
Kötü davrandıkları gençlerin yerinde kendi çocukları olsa ne yaparlardı?
Anayasadaki gösteri hakkını kullanan, alanlarda tepkilerini dile getiren gençlere böylesine ‘sert davranmak’ bir hukuk devletinde söz konusu olabilir mi?
Demokratik hakkı kullanmak niçin suç sayılıyor?
Yandaşlar tarafından desteklenmek yerine ‘kendi konfor alanından çıkarak’ demokrasi mücadelesi veren gençlere yapılanlar karşısında üzülmemek elde değil.
…
Geniş toplum kesimlerinin itirazları sokakları inletirken,
“Heybe ve turp” metaforu üzerinden her geçen gün daha da sertleşen,
“Millet iradesini” görmeyen anlayışa karşı;
“Laik, demokratik, sosyal hukuk devletine” sahip çıkan milyonlar sandıkta en iyi cevabı verecektir.