Ülkemizin etrafını kuşatan savaş çemberi, açlık sınırının altında bir gelirle yaşamak durumunda olan milyonlarca kişinin verdiği yaşam mücadelesi gibi çözüm bekleyen çok önemli sorunlarımız var.
Diğer yandan yaşadığımız dijital çağın bir sonucu olan ve “beyin çürümesi” olarak ifade edilen yeni bir sorunlu alanla karşı karşıyayız.
Oxford Sözlüğü 2024 yılı için yılın sözcüğünü beyin çürümesi (brain rot) olarak seçti.
Beyin çürümesi, bir kişinin önemsiz kabul edilen materyalleri aşırı tüketimi sonucu zihinsel ya da entelektüel durumunun bozulması anlamına geliyor.  
Yani dijital çağın ve sürekli akan bilgilerin insan zihni üzerindeki olumsuz etkisinden bahsediliyor.
Sosyal medyadaki “düşük kaliteli çevrim içi içerik tüketimine” ve bu sürecin doğal sonucu olan “endişeli duruma” dikkat çekiliyor.

Akıllı telefonlara olan bağımlılık çok ciddi bir sorun olarak karşımızda duruyor.
Günde ortalama 5 saat telefon ekranı karşısında zaman geçirildiği belirtiliyor.
Akıllı telefonlara olan bağımlılık; 
Sosyal izolasyon
En önemlisi de ‘dikkat dağınıklığı’ sorunlarına neden oluyor.
Ekran bağımlılığının devamında ise ne yazık ki bulunulan ‘mekan ve zaman algısından kopmalar’ başlıyor. 
Ortalama dikkat süresinin 8 saniyeye kadar düştüğü ifade ediliyor.
Bu da gösteriyor ki ‘odaklanma’ sorunu yaşıyoruz.
Kısa videolar, yapay zeka ile üretilen içerikler ya da sosyal medya etkileşimleri derin düşünmeyi gerektiren etkinlikleri engelliyor.
Bu nedenle ‘öğrenme alışkanlıkları’ ve ‘okuma şekilleri’ değişiyor.
Bilgiye daha yüzeysel bir şekilde yaklaşmaya başlıyoruz ve uzun vadede beyin çürümesine giden olumsuzlukları yaşıyoruz.
Beyin çürümesi diğer yandan bireysel iletişimin azalmasına ve toplumsal bağların zayıflamasına da neden oluyor.
Özetle yaşadığımız dijital çağda neredeyse vücudumuzun bir parçası gibi gördüğümüz akıllı telefonlar, tablet ya da bilgisayarlar sağlığımız üzerinde çok yönlü olumsuz etkilerini gösteriyor.

Bebeklikten itibaren önüne ekran koyularak büyütülen çocuklarımız büyük bir tehdit altında.
Düşünmeyen, gerçeklikten kopmuş nesiller yetişiyor.
Elinden telefon alındığında deyim yerindeyse ‘sudan çıkmış balığa dönen’ bir gençlikle karşı karşıyayız.

Böylesine olumsuz bir tablo karşısında neler yapılabilir sorusuna yanıt aramak gerekli.
Pandemi dönemiyle birlikte daha da etkisini arttıran ‘ekran bağımlılığı sorunu’ karşısında uzmanlar çözüm için “dijital denge” kavramını öneriyor.
Teknolojinin bizi yönlendirmesi yerine ‘zamanımızı ve önceliklerimizi kendimizin belirlediği’ bir yaşam tarzına dönmek yani ‘dijital alışkanlıklarımıza yeniden yön vermemiz’ gerekli.
Sosyal medyayı gereksiz kullanmamak,
Ekranla geçirdiğimiz süreyi azaltarak başka ‘kaliteli alışkanlıklar geliştirmek’ sorunun çözümü için doğru bir başlangıç olabilir.