Yaşadığımız dünyaya bakışımız, yaşantıları algılama biçimimiz yani kısaca dünya görüşümüz hem yaşamımızı etkiler hem de kimlerle dostluk kurabileceğimizi, kimlerle birlikte yaşayabileceğimizi belirler. Böylesine önemli bir kavramı, yani dünya görüşümüzü felsefi olarak üç şekilde oluşturabiliriz: Birincisi “varlığa” ilişkin düşüncelerimizle, ikincisi “bilgiye” olan yaklaşımımızla üçüncüsü ise “değerlerimize” olan bakış açımızla. Felsefede bu üç kavramın karşılığı; Ontolojik, epistemolojik ve aksiyolojik olarak adlandırılır. Bu Yunan kökenli üç kavram felsefenin de temelini oluşturur ve bizim dünya görüşümüzün de doğrudan felsefeyle ilişkili olduğunu açığa vurur…
Klasik ve egemen kültür, varlığı (ontoloji) açıklarken Tanrıya bağımlı kalır. Evrendeki her şeyin yaratıcısı Tanrıdır. Ortaçağ İslam felsefesine olumsuz anlamda damgasını vuran Gazali’ye göre “Tanrı istemezse pamuk bile yanmaz”. Her şeyin nedeni odur. Uygarlık boyunca ona ilk varlık, öncesiz varlık, yaratıcı varlık, ilk neden gibi isimler konmuştur. Bir de yaratıcı tarafından yaratılan, “mümkün” varlıklar vardır ki Aristoteles’ten itibaren bir taksonomiye tabi tutulmuşlar; en altta madde olmak üzere sırasıyla madenler, bitkiler, hayvanlar, insanlar, ay altı varlıklar ay üstü varlıklar gibi sıralanmışlardır. En üste de doğal olarak Tanrı vardır, bu hiyerarşik varlık zinciridir. Çağdaş bir başka görüş ise canlı, bir takım kimyasal reaksiyonlar sonucu ilk kez denizlerde oluşmuş ve varlık milyonlarca yıl süren evrim boyunca şimdiki halini almıştır. Mesela insan bugünkü haliyle mi yaratılmış, yoksa evrim sonucu mu bu hale gelmiştir?..
Bilgi felsefesi (epistemoloji) neyi bilip neyi bilemeyeceğimizi sorgulamayı amaçlamış, bilgiyi sanı, kanı ve inançtan ayırmaya çalışmış, sonuçta deneyimciler (empiristler), akılcılar (rasyonalistler), ikisini birleştiren kritikçiler (kritisizm), kuşkucular (septikler) gibi felsefi guruplar kendi yöntemleri ile bilgiye ulaşmayı denemişlerdir. Çağlar boyunca “deneyim” yolu, “imgelem” (hayal) gücü, “akıl” (ratio) aracılığı ile hakikatin bilgisine ulaşmada eksiklik duyan filozoflar ise özellikle Ortaçağda bilgi türlerine bir de “sezgi” (entüisyon) yolu dedikleri ilahi bir bilme biçimini de eklemişlerdir…
İnsanın eyledikleri değerlendirmeye tabiidir (aksiyoloji). Bir değer araştırması olarak aksiyoloji olanla olması gereken arasındaki ilişkiye cevap arar, yaygın olarak “etik” ve “estetik” olmak üzere ikiye ayrılır. Estetik duyusal alanın özellikle güzel olan kısmını inceler ve ona ilişkin değerlendirmelerde bulunurken, etik daha çok mevcut ahlak üstüne betimleyici ve eleştirel bir düşünce ve bundan hareketle bireysel ahlaki tavır geliştirmeyi ifade eder. Ahlak evrensel, belirlenmiş ve değişmez midir, yoksa yöresel ve zamansal mıdır?..
Bu üç kavram karşısında vereceğimiz yanıtlar bizi ele verir, yaşama bakışımızı belirler. Hayatı insan için yaşanır kılan da işkenceye dönüştüren de kişinin yaptığı seçimlerdir. Bazen tek bir varlık, bir bilgi, bir değer eksilir, her yer çölleşir…