Bu yıl Beyin Cerrahisinde 40. yılımızı doldurmuşuz. Türk Nöroşirürji Derneğinden telefon ettiler. “Hocam bu yıl kongrede size ‘40. Yıl’ anısına bir plaket vermek istiyoruz, katılır mısınız” dediler. İnsan yaşamında bir kez başına gelebilecek olguları ıskalamak istemiyor. Benim için bir onur, kırk yılımızı geçirdiğimiz camia bizi anımsamış bir anı vermek istemiş, hem de yazlık ev ne durumda bir bakarız diye kalktık kongreye katılım için Antalya’ya gittik. Şu sıralar portakal ve limon çiçeklerinin esansı andıran kokuları sitemizi sarmış, hele akşam üstleri sokaklar bile mis gibi kokuyor insan içeri girmek istemiyor. Hem meslektaşlarımız tarafından anılıp onurlandırılmışız hem bir doğa harikası tarafından sarmalanmışız, daha ne ister insan? Yok! Ülkenin tadı yok ki, yaşama sevinciniz olsun. Tam bunları düşünürken Nefes Gazetesinde Memduh Bayraktaroğlu’nun bir fıkrasını okudum pek hoşuma gitti, sizinle de paylaşayım dedim, belki bilmeyenleriniz vardır…

Genç bir iş insanı Güney Afrika’da bir ırksal grubun diğer bir ırksal grup üzerinde kurduğu kurumsallaşmış baskı ve tahakküm rejimi olan “Apartheid sistemi” döneminde iş gezisine çıkar. Her şey umduğundan daha başarılı ve çabuk gelişir. Hedef ticari sözleşme ivedilikle imzalanır. Dönüşüne tam bir gün kala, büyük sinemalardan birinin önünden geçerken dikkatini “Ghandi” filmi çeker. Hemen taksiden iner ve gişenin önündeki kuyruğa takılır. Genç iş insanına şaşkınlıkla bakan insanlar: “Bayım siz yabancısınız galiba?” diye sorarlar. “Evet, nereden anladınız?” der. “Burada beyazlar kuyruğa girmezler, onlar doğrudan gişeye giderler biletlerini oradan alırlar.” Genç iş insanı mahcup olur, tüm kuyruğu geçip gişeye gider. Beyazlar için ayrı bir pencere vardır. “İyi günler efendim, bir koltuk rica ediyorum, arkadan ve ortadan lütfen” der. Gişedeki kız afallamıştır: “Bayım” der, “siz galiba yabancısınız?” Adam hayretler içinde; “Evet, nereden anladınız?” diye tekrar sorar. “Burada beyazlar, koltukta değil, balkonda otururlar.” Adam şaşkın; “Peki bir balkon lütfen.” Sinemaya girip balkona çıkar. Film başlar ama bir türlü ara olmaz, acayip sıkışır. Etraf karanlık, herkes filmi izliyor, dayanamaz ve ayağa kalkıp tuvalet aramaya karar verir. Tam kalkacak, yandaki koltukta oturan sorar: “Nereye Bayım?” Adam; “Şeyyy, tuvalete gitmem lazım da.” “Bayım, siz yabancısınız galiba?” Adam bu karanlıkta benim yabancı olduğumu nasıl bildi diye düşünürken; “Evet, ama nereden anladınız?” diye sormaktan kendini alamaz. “Burada beyazlar, tuvalete gitmez ki, balkondan aşağı teşaşür ederler.” Balkonun korkuluklarına dayanır ve tam teşaşür ederken, aşağıdan bir zenci seslenir: “Heeey sen yabancısın galiba.” Adam iyice şaşırır, karanlıkta ve sadece çişinden tanındığı için ayrıca ürker. Aşağıdaki devam eder: “İnsan sadece birinin kafasına etmez ki, şöyle bir serpiştirir. Bu memlekette sosyal adalet diye bir şey var!..”