Klavyenin başına geçtiğimde, yazının konusunu belirlemiştim!..
Bilgisayarımı açtığımda ilk iş Sakarya’nın “yazarlarımız” bölümüne bakarım ilk olarak. Hakkı Sağlam’ın “yaşadığını sanan ölüler var” başlıklı yazısı ilginçti gerçekten!
Murat Taşkın’ın yazı başlığı ise 
“-Ak Partililerin Maden Sınavı!..
Geçenler de benim de “Eskişehir’in taşı toprağı Altın mı?” başlığı altında irdelediğim gelişmeye değiniyor, AKP’li vekillerin ne yapacağını irdeliyordu.
Engin Bayrı ise, yazının başlığını çok kısa tutmuştu!..
-Tasarruf günleri!.. 
Açıkçası, şu son aylarda ülke insanının ilgiyle izlediği, Hükümet, ya da yaygın tanımıyla “Saray Kabinesi”nin sıkça dile getirdiği “tasarruf tedbirleri (!) “ konusunu ele aldığı düşüncesiyle okumaya başladım. Anladım ki, yanılmışım! 
Zira Engin’in sözünü ettiği tasarruf başkaydı;
-Su tasarrufu!.. 

‘Şehrin altı üstü su değil miydi?’ 

Yazısında yukarıdaki başlığa çıkardığım sorgulaması yazının can alıcı noktası gibiydi. 
-Gerçekten öyle değil miydi?
Hemen her evin arka ya da ön bahçesinde 3-5 metre derinliğe çakılan tulumbalardan sağlanmıyor muydu kullanma suyu ihtiyacı? 
Ya da mahallenin merkezi sokaklarından birinde yapılıveren sokak çeşmelerinden…
-Sonrası mı?
Onu da çok kişi hatırlamaz. Hatırlamaz zira onlar evlerinde musluklardan suyu akar vaziyette gören kuşaklardır!.. 
“Eve su aldık” müjdesini ev halkına veren babalarımız da pek bilmezdi işin gerçeğini !
-Belediye su şebekesi geçirmiştir sokaktan, o da yan komşuları görüp eve su alıvermiştir!.  
“-Nereden geliyordu bu çeşmenin suyu?
Ona değinmiş olalım;
Belediyeler bakarlar ki, şehir büyümüş, yerleşik nüfus artmakta…
Çareyi şehrin muhtelif yerlerine derin su kuyuları (40-50 metre) açmakta, dalgıç motorlarla suyu çıkarmakta, yine motor gücüyle yaptırdığı depolara basmakta bulur. Oradan şebekeye, konutlara ve işyerlerine!,, 

Kuyulardaki su kirlenince…  

Uçunca bir süre böyle karşılandı şehir kullanma suyu. Sonra bakıldı ki bu yöntem hem maliyetli, hem de giderek sağlıksız. 
Çünkü her evin, apartmanın önünde devasa fosseptik kuyuları. Bunların sızıntıları derin su kuyularına ulaşmaz olur mu? 
Bu kez çareyi merhum başkan Selami Vardar bulacaktır.
-Porsuk barajının suyundan yararlanmak ve suyu kullanılabilir hale getirecek modern arıtma tesisleri kurarak… 
Şimdilerde arıtma tesisi çalışıyor ama, barajdaki suyun mevsim koşullarının etkisiyle azalması ve niteliğinin bozulması nedeniyle yeniden “su sorunuyla karşı karşıyayız: 
*** 
Konu, Bayrı’nın yazısında vurguladığı boyutlara erişmek üzere.  Devamını sonraki yazılarımızda ele alalım. 
Yan sütunda “baltalı vahşete” değineceğiz zira!... 
------------------------------------  

Bıçaklı-baltalı vahşet 

ve beş yaralı emekli. 
Ana yazıda değindiğim gibi  gazetemizin yazarlarından sonra internet gazetesindeki haberlere geçtim. Bazı klasik gündem haberlerinden sonra sıralamadaki bir başlık dikkatimi çekti;
-Eskişehir’de dehşete düşüren saldırı olayı!..
Ardından Eskişehir Valiliğinin saldırı açıklaması ve sonrasında mahkeme tarafından konulan yayın yasağı. Olay kısaca şöyle;
Tepebaşı, Şirintepe mahallesindeki tramvay durağı civarındaki çayevi önünde gerçekleşiyor. Adı A.K olarak kodlanmış, 18 yaşındaki bir genç. Elinde bıçak, belinde balta, çelik yelek korumalı, başı kasklı yüzü maskeli olarak, çayevinde sohbet etmekte olan 5 kişiye saldırıyor. Yaşlarından  emekli olduğu anlaşılan vatandaşları yaralıyor ve yakalanıyor. 
Sıradan bir adli olay gibi görünüyor ama, öyle olmadığı Eskişehir Valiliğinin yanı sıra İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın anında yaptığı açıklama saldırının arkasında “ciddi bir şeyler" olduğunu ortaya koyuyor. 
Bir de hangi nedenle verildiği anlaşılmayan yayın yasağı, insanda ister istemez olayın “ciddiyeti” konusunda kuşkular uyandırıyor. 
Yetmezmiş gibi Hizbullahçı bir partinin genel başkan yardımcısının “Laikliğin, Kemalizm’in, batıcılığın gölgesine sığınarak İslam’a saldıranlar” diye başlayan  ve “Alın size eseriniz” saçmalığı ile biten açıklaması…
Bu haliyle dahi adli bir olay, hayli ilginç gelişmelere gebe gibi!  Daha çok konuşulacağa benzer…