Bugün benim yaş günüm, dönüp baktığımda tam 72 seneyi geride bıraktığımı görüyorum. İnsan bir gün yaşlanacağı günlerin geleceğini kesinlikle düşünmüyor gençken. İnsanın yaşamında belirli bölümler veya dönemler olduğunu anlıyorum, bunları da yaptığı iş, yaşadığı çevre, yakınları ve dostları belirliyor. Dönemlere bağlı olarak çevre ve dostlar değişiyor, yaşam değişiyor. Acaba çeşitli yaşamları bir ömre sığdırmak mı daha iyi, yoksa yaşamı yola başladığın aynı çevre ve aynı dostlarla tamamlamak mı? Bir ömre kaç yaşam sığar ki? Çocuklukta başka, gençlikte başka, olgunluk döneminde bir başka, belirli bir yaşı geçtikten sonra daha da bir başka yaşamla tanışanlardanım. Şu anda çocukluk, gençlik ve olgunluk çağlarındaki dostlarımı arayıp soramasam da onları asla unutmadım. Hatta zamanlı zamansız aklıma gelip onları ve kendimi yaşadığımız tatlı acı anıları düşünürken bulduğum da çok oldu. Gönlümdeki yerleri bende ayrı olan, okul arkadaşlarımın bir kısmı ile görüşmelerimiz hala sürse de genelde hep bulunduğum çevreye bağlı kalıp, o süre içerisinde tanıdığım dostlarımla birlikteliği yeğledim. Bu durum bazen üzdü beni, kendimi “hayırsız” olarak yaftaladığım bile oldu, ama koşulların böyle geliştiğini kabullendim. Keşke insan bir kez tanıdığı ve dostlukla sarıldığını yaşamından hiç çıkaramasa, ne yazık ki öyle olmuyor, olamıyor. Meclis Başkan Vekillerinden usta sinemacı Sırrı Süreyya Önder’in cezaevi günlerinde kendisini ziyaret eden dostlarının ardından şöyle dilekte bulunduğunu anımsıyorum: “İnişli çıkışlı bir yaşanmışlığın en büyük faydası, sınanmış dostluklardır. Sınanmış dostlarınız bol olsun…”
Yaşamın süresince kişiliğinde gelişiyor, değişiyor. Zaten insan değişen bir varlık değil mi? Jean Paul Sartre ne diyordu: “İnsan tamamlanmamış bir varlıktır, ancak öldüğünde tamamlanır.” Başa gelebilecek en büyük acıyı tatmış biri olarak yine de iyi ki doğdum diyebiliyorum. Bana eli değen, yaşamın güzelliklerini tattıran, benim ben olmama katkısı olan herkesi şükranla anıyorum. Kimisini kaybettim, kimisi uzakta ama hepsi burnumda tütüyor. İnsanların hepsi elbet iyi değil, kötülere de maruz kalıyorsun, ama beyin koruma amaçlı kötü anıları siliyor. İyilik insanın önünde bir seçenek olarak var, yani insan bir imkân varlığı. Ataların sözlerine pek itibar etmesem de “Allah iyilerle karşılaştırsın” lafı hep hoşuma gitmiştir. Günümüzde çağına tanıklık eden ve onu yorumlamaya çalışan biri olarak kendimden sıyrılıp, penceremden dünyaya şöyle bir baktığımda insanın içi daralıyor, insanlığın gidişatı hiç de iç açıcı olarak görülmüyor. Şimdiye dek beş büyük “yok oluş” yaşayan dünyamızın bundan sonraki deneyimi insan elinden olacak gibi duruyor.  Fransız yazar ve pilot Antoine de Saint-Exupéry’nin Küçük Prens’te dediği gibi; “Belki de gökyüzü insandan uzak olduğu için bu kadar güzel…” Yaşanabilecek tüm acılara karşın yine de yaşamak güzel, denemek hiç denememekten iyidir. Albert Camus ne demişti; “Çünkü herkes ölür, ama herkes yaşayamaz…”