Tamı tamına 241 konuttan yaratılan bir mahalle Tepabaşı. Yokluklar arasında o kadar çok kişi yetiştirdi ki, onlardan biri de;
Mehmet ALP
-Kim derdi ki o küçük mahalle daha gelişimini bile tamamlayamadan, Eskişehir’in Büyükşehir statüsüne kavuşmasıyla kurulacak ilçeye adını verecek. Bunun hikayesi de aşağıda…
Mahallemizin çocuklarından biridir söyleşi konuğumuz. Dolayısıyla tanışıklığımız, 60 yılın ötesindedir. “Çocuk” dememem, o sıralar kendimizden 3-5 yaş küçük olanları, kendimizi “yetişkin” görmekten kaynaklanıyor olsa gerek. Aynen benim küçüğüm Hayati’nin ilkokuldan sınıf arkadaşı Mehmet’i ve o yaşlarda olanları, nasıl bir büyüklükse, “ufaklık” olarak tanımlamıştır “bizim mahallenin” yetişkinleri!..
Şimdi düşünüyorum da bunun nedeni, zamanın 13-14 yaşlarında kendimizi “erken olgunlaşmış” kabul etmekten ileri geliyor olmalı. Bu tespitimde çok da yanılmadığımı kabul etmem gerekiyor. Belki de diyorum;
-Bu duygu, yetiştiğimiz mahallenin o günün koşullarındandır!..
***
Buraya kadar sürekli “mahalle” dedim de hangi mahalle? Uzatmadan söylemem gerekiyor:
-Bir zamanların Tepebaşı Mahallesi!..
Kim derdi ki, o mahallenin adı, bugünlerin Eskişehir’inin bir büyük merkez ilçesine verilecek ve o isim Türkiye çapında bilinir, anılır olacak!..
En kestirmesi, Tepebaşı’nı sevgili Mehmet Alp’in anlatmaya başlaması.
Bir tepenin hemen üstünde…
Şehir merkezine yaklaşık 5 kilometre uzaklıkta bir tepenin düzleştiği bir alanda bir mahalle kuruluyor. Eskişehir’de yaşayanlarının haberi bile yoktu. Nihayet, mahalleyi oluşturacak konutlar tamamlandığında adı da yavaştan duyulmaya, başlanacaktır. Söz sırası Mehmet Alp’te;
“-1956 yılında, henüz 6 yaşımda iken, Tepebaşı’nda sigorta evleri kooperatifi tarafından yaptırılan ve 241 haneden oluşan mahalledeki evimize taşındık.”
Bu noktada araya girmem gerekiyor. Bizim ailenin de; babam Osman Arslan’ın, Zeytinoğlu ailesine ait petrol istasyonuna iki yıl sonra tayin edilmesiyle başlar Tepebaşı maceramız. Aile, mahallenin hemen karşısındaki Bursa yolu kenarındaki benzinliğin arkasında lojmana yerleşmiş durumda. Mehmet Alp devam ediyor;
“-Ancak tam bir mahrumiyet içine düşüldüğünü hep birlikte yaşayarak öğrenecektik. Yol yok, otobüs yok, su yok, hatta elektrik yok. Aydınlanma gaz lambası ile yapılıyor, Suyu Zeytinoğlu petrolden kovalarla taşıyoruz. Bu yokluklar zaman içinde ve çoğunluğu mahalle halkının imecesi usulü çalışmasıyla giderilecektir ama…”
Bildiğim halde “Ya okul?” diyorum Mehmet’e. “Tabii okul da yok” söylemiyle devam ediyor;
“-Mahalle yeni ve yerleşenler genç emekçilerden oluştuğundan her evde ilkokul çağında en az iki çocuk var. Bu çocuklar ilk yıl geldikleri mahallelerdeki okullara gidiyor. Örneğin ben de Seylap evlerindeki Namık Kemal İlkokulu’na gitmiştim. Düşününün, o tarihte 7-8 yaşlarındaki çocuklarız. Mahalleden okula, yağmur-çamur, kış-kıyamet. yayan gidip gelmek zorunda olan çocuklar… Bir sonraki yıl boş evlerden birini okul olarak düzenlediler. Üç-dört sınıfa bakan 1 öğretmenle birlikte eğitimimize devam ettik.”
65 metrekarelik evlerde…
Mehmet Bunları anlatırken bende de o günlerin anıları canlanıyor. Bugünlerden o yılların Tepebaşısına bakıyorum, orada yerleşen ailelerin yaşantılarına şaşıyorum açıkça. Nasıl şaşmayayım ki?
-65 metrekarelik evlerde yaşayan, anne-baba, en azı 3 çocuk nasıl sığışıyorlardı o evlere?
Bildiğim çok aile vardı ki, 5 çocuk anne-baba!.. Çocukların bir kısmı yetişkin sayılacak gençlerden oluşmakta!..
Mehmet Alp “o zor günleri” anlatmayı sürdürüyor;
“-O tarihlerde babalarımızın çoğu Devlet Demiryolları’nda çalışıyor, birbirlerini tanıyor. Dolayısıyla iyi bir dayanışma ve komşuluk ilişkisi vardı. İmeceyle su kuyuları, elektrik direklerinin kuyularını kazdılar, su borularının geçtiği kanalları oluşturdular. Zamanın belediyesinin olanakları mı kısıtlıydı, bilemiyorum!..”
***
Bu kadar halk dayanışması olur da, şartlar bir parça olsun iyileşme göstermez mi? Kuşkusuz, görece kentli yaşam koşulları da iyileşme gösterecektir!.. Mehmet’in deyimiyle “Saatte bir olsa da” belediye otobüsü çalışmaya başlayacaktır mahalleye. Otobüslerin değişmez iki şoförü;
-İsmail Amca ve Selahattin Abi!..
Ben de, akşam öğrenci-işçi dönüşlerinde tıka basa dolan otobüsün şoförü İsmail Amcanın Güneş bayırını çıkarken, sanki motora güç verecekmiş gibi, oflayıp puflasını unutamam!..
“Küçük de olsa bir mahalle bakkalımız olacaktı” deyince Mehmet, eklemeyi ben yapıyorum;
-Kadıkuyu köyünden Mevlüt İnce’nin bakkalı. Sonrasında Yusuf Doğan tarafından açılan ikincisi.
***
Tepebaşı Mahallesi bu aşamalardan sonra yavaş yavaş sosyalleşmeye başlayacaktır. Gençlerin buluştuğu bir kahvehane ve o buluşmalardan doğan bir Spor Kulübü. Daha sonra Tepebaşı Kolej adını alacak olan kulüp. Mehmet, Bu noktada kulübe öncülük edenlerden Murat Ağabeyi ve federe olmasını sağlayan sevgili dostum Necdet Yılmazoğlu’nun adlarını anıyor.
O mahalleden kimler çıkmadı ki!
Yukarıda değinmiştim; Yoktan var edilen ve sonunda adını bir ilçeye veren Tepebaşından ve mahallenin ilk sakinlerinden, onların çocuklarından, gençlerinden.. Onların ilk kuşağından şu anda hayatta kimse kalmadı. Ama o çocuklardan sağ olanlar hepsi yaşlı ömürlerini sürdürmekte. Hatırlayabildiklerimi sırasıyla isim isim anmaya çalışayım.
Mesela Bakkal Mevlüt abi ve Çimse-iş Başkanı Süleyman Alkan’ı bir dönemin meclis üyesi olarak siyasette gördük.
Keza ayni şekilde Bir başka bakkalımız Salim Amca’nın oğlu Atilla Yücel da Tepebaşı Belediye Meclis üyesi oldu. Rahmetli Atilla ayni zamanda okumuş, Mühendis olmuştur.
-Kendimi de katayım siyasete adım atanlar arasına!..
Necdet Yılmazoğlu örneğin, Çırak Okulundan mezun ve Demiryollarından emekli olduktan sonra, her türlü sosyal faaliyetin içinde yaşamını sürdürmekte.
Üniversite okuyanlar da var elbet. Hüseyin Özekçin örneğin. Keza aynı şekilde Yılmazoğlu’ların küçüğü Necmi, Bölge Çalışma Müdürlüğüne kadar yükselenlerden. Bir büyüğü Hilmi, Muhtar ve halen İşçi Emeklileri Derneği ikinci başkanı. Bizim Ailenin 3. Numarası Metin Arslan da Kimya Mühendisi ve Almanya’dan emekli.
Hatırlayabildiğim, öğretmenler de var aralarında. Ortaokuldan da arkadaşım, Gürol Saygı ve evlerin birini sıra gençlerinden Hüseyin örneğin…
Okumayanlardan pek çoğu da çıraklıktan başlayarak, kimi inşaat ustası, kimi kalorifer tesisatında, kimileri soğuk demirde hatırı sayılır ustalar oldular. Mahallenin Sakinlerinden Akif Ustanın iki oğlu Bünyamin ve Bülent Karlova kardeşler de aynı şekilde.
-Ve kardeşim Hayati Arslan!..
Bir anda hatırıma gelmeyen o kadar çok yaşıt, arkadaş ve “çocuk” var ki!.. Kaybettiklerimize rahmet. Hayatta olanlara sağlık ve mutluluk dilerim.
Son olarak Mehmet Alp.
Söyleşilerimde genellikle, muhatabımın gelmişi geçmişinden bilgiler aktarmak, tanıtmak yönetimini kullanırım. Bu sefer öyle olmadı;
-Mehmet Alp, kent belleğine ilişkin Tepebaşı mahallesi üzerinden öyle canlı anlatımlarda bulundu ki…
Teşekkür ettim kendisine ve yazıyı “akışına” bıraktım! Sanırım da iyi oldu. Mehmet Alp kardeşim Hayati ile ilkokuldan sınıf arkadaşı. Rastlantıya bakın ki Amcasının oğlu Osman Alp’te Liseden benim sınıf arkadaşım. Kendisi Lise 1’den ayrılıp Hava Harp okuluna gitti. Binbaşılıktan emekli olarak Türk Hava Yollarında “Kaptan Pilot” olarak sürdürdü uçuculuğunu. Şimdi emekli, İstanbul’da.
***
İşte iki kardeş Konya Seydişehir’den 1946’da göçüp Eskişehir’e yerleşirler. O kardeşlerden biri “Abdullah ustadır” ve Mehmet Alp’in babasıdır. Anne Yüksel hanımdan, iki kardeş ile birlikte doğan ilk çocuktur. İki kardeşinden biri Hatice, diğeri Mustafa’dır. Mustafa Bando Astsubayı iken Erzurum’da vefat etmiştir.
Baba Abdullah Bey, önce Hava İkmal’de, sonra Demiryolları Fabrikasında tesviye ustası olarak çalışarak yetiştiriyor çocuklarını.
-Mehmet de babasının yolundan gidenlerdendir!..
Gerçi Mehmetçik ortaokulunda iken sömestr tatillerinde Elektrikçi çırağı olarak başlamıştır çalışma hayatı ama, l972’de sınavla ELMS’ de elektrik teknisyeni olarak işbaşı yapacaktır. Buradan emekliliği ise 30 yıl sonrasında 2002’dir.
Burada “iş çıkarmanın” yanı sıra sosyal etkinliklerde de bulunur. Örneğin 1976-81 yılları arasında Demirspor’da yöneticilik ve genel kaptanlık. Artı, Körlere Yardım Derneği’nde başkanlık. Sazova’daki GÖRSEM de kendine bağlıdır.
Araya da “Bir evlilik” sıkışacaktır elbet. Öğretmen eşi Hatice Hanım’dan olma Tufan oğlumuz, Tuba kızımızın babası olma kolay iş midir!..
Mehmet Alp, 2010’dan bu yana da Eskişehir’in ilk işçi tüketim kooperatifi EDİ-KOP’un başındadır.
-O bölümü de gün gelir, köşemize sıkıştırırız!..