Sözel kültürün boşluklarından biri, sözel olarak anlatımın disiplininin zayıf olmasıdır. Sözle aktarılanı “inkâr” etmek, “öyle dememiştim” deme kapılarını açık tutar; iç tutarlılığı zayıflatır.
    Çevreninize bakınız, “yetmezliğin itişi, ihtirasın çekişi” girdabından kendini kurtaramayan, “kendine hayran”, akıl ve duygu gözü kendinden başkasını görmeyenler  “yazılı belge” bırakmaktan öcü gibi korktuklarını kolaylıkla saptayabilirsiniz.
    Çağımızda her olgu uçtan uca i kayıt altına aldığı için, “arşivin yanılmazlık alanı” genişliyor. Söylenen her söz, yaşama yansıyan her düşünce bir yerlerde kayıt altına alınıyor.
    Siyasetçi, rakip, hasım, muhalif ve düşman algısını  ince eleyip sık dokumalıdır.
    Ünlü Hintli şair Tagor’un şiirini  Bülent Ecevit dilimize aktarmıştır: “Kin ve öfke insan zihnine gölge, yüreğine yüktür!” 
    Siyasette  kullanılan  dil, kin ve öfke tohumlarını eker; gölgelenmiş zihinler, ağır yük altında ezilen yüreklerin çoğalmasına yol açıyorsa, arşivin yanılmazlığından yararlanan  tarihçiler  taşı gediğine kor, sizi çocuklarınızın ve torunlarınızın zihninde gurur duyulamaz biri haline getirir.

Siyasette güçlü,güçsüz vardır
Dönemin siyasal ikliminde Cafer Gümüş, Hüseyin Günday ve Yücel Akıncı gibi gençlik liderleri , İttihat  ve Terakkı’nin örsünde dövülmüş, Kurtuluş Savaşı’ nın ateşinde pişmiş  İsmet İnönü’ ye “Celal Bayar neden  idam edilmedi?” sorusunu  yöneltirler.
    Cumhuriyetimizin kurucu önderlerinden biri olan İsmet Paşa, “ Siyasette haklı ya da haksız yoktur; güçlü ya da güçsüz vardır. Kim güçlü ise o haklı gibi gözükür… Ama, güçlü olanlar ilke, kural ve yasalarla  kendilerine sınır koymazlarsa, kendi güçleri içinde boğulur. Siyasette bugün ‘hain’ ilan ettikleriniz yarın ‘kahraman’ olabilir. O nedenle, siyasette iki binde bir olsa bile tamiri imkansız hata yapmamak gerekir. İdam  tamir edilemez bir hata olur, “ değerlendirmesini yapar.
    İsmet Paşa’nın değerlendirmesinden çıkarılacak ders açıktır: İlke, kural ve yasalarla  kendimizi sınırlamazsak, tamiri imkansız hatalar yapabiliriz.  Gücümüzün sınırlarını bilmez, kullandıktan sonra bize nasıl döneceğini hesaplamazsak, keskin kılıca dönüşebiliriz. Özdeyişte belirtildiği gibi, “ Keskin kılıç kullananlar yanlış hamle yapmaktan sakınmalıdır; kendilerini kesebilir…”
    
Tarihin hükmünden kaçamayız
Eğer  güncel olan bir oluşumdan ders almak isteyenler varsa, Le Monde Diplomatique Türkçe’nin  43’uncu sayısında  gazeteci Pierre Baum’un  Nepal’de   yaptığı saha gözlemlerini okusun:” Nepal’da önemli araştırma merkezlerinden Social Scienrce Baha’nın yöneticisi Deepak Thapa o dönemi şöyle anlatıyor:’ Halkın beklentisi çok büyüktü. Maoistlerin değişim gücüyle yepyeni Nepal’de  yaşayacağımızı düşünüyorduk. Ama çok geçmeden Maoistlerin ve diğerlerinin farklı olmadığını, tek dertlerinin güç ve para olduğunu ve bunun için her yolu mübah gördüklerini anladık.”
    Gayeye ulaşmak için her yolu mübah görmemeliyiz. İlke, kural ve yasalardan oluşan kaleler oluşturmalıyız.
    Siyasete  kin ve öfkenin  gölgesini düşürmemeli, “yaşama anlam katma”  ilkesinden bir milim bile sapmamalıyız.
    Tarihin hükmünden kaçabileceğimize kendimizi inandırmak kolay, hükmünden kaçmak zordur.