Düzeni bozuk dünyanın çivisi çıktı.

Her yerde kargaşa, her yer mekansız zaman örgüsüyle örülmüş sanki!

Sekiz yaşında bir çocuk öldürülmüş.

Bir çuvala konulmuş.

Bir derenin içine, ağırlığınca taş konulmuş üstüne.

Vicdanı körelmiş bir köyde.

Küçücük bedeni 19 gün boyunca, ağzı bağlanmış suyun içinde bir çuvalda!

Ölmüş, öldürülmüş ama yetmemiş bir daha bir daha öldürmüşler ve üzerine ağırlığınca taş koymuşlar.

Bildiklerini, gördüklerini kimseye söylemesin diye.

Herkes susmuş.

Acı çığlığı kalmış suyun şırıltısında, gece olmuş karanlıkta kaybolmuş gitmiş…

Feryadına kimse koşmamış.

Derin bir çöküş içinde, çürümüş bir sosyal yapının kurbanı olmuş, narin bedeni suyun içinde bir çuvalda, üstüne ağırlığınca taş konulmuş halde.

Narin; bir çocuk,

Bu ilk değil belki ama son da olmayacak gibi.

Çünkü ülkenin toplumsal değerleri zayıfladıkça zayıflamış.

Diyarbakır’dan Edirne’ye her gün yeni bir olay yaşanırken daha ne olsun!

Düzeni bozuk dünyanın çivisi çıkmış.

Çocuklar, kadınlar, yaşlılar, kızlar ve erkekler…

Orman kanununa terk edilmiş bir toplumun, pamuk ipliğine bağlanmış hayatları, bıçak sırtında yürümeye devam ederken daha ne olsun.

İnsan sevgisinden yoksun, içi boşaltılmış bir yapıya dönüşen toplumda, derinleştikçe derinleşen yaraları kim tedavi edecek.

Ekonomik, sosyal, psikolojik ve sosyokültürel yapı içinde eriyip giden zamanı kim durduracak?

Güvenlik mekanizmaları neden yetersiz?

Adalet sistemi neden çocukları yeterince koruyamıyor.

Birçok olay neden aydınlatılamıyor.

Bu soruların cevabını aldığımız gün, belki rahat bir nefes alabiliriz.

Bunun için adaletli ve güçlü bir yargı sistemi, insan odaklı bir eğitim sistemi, sürdürülebilir bir ekonomi, güvenli, huzurlu, vicdanlı ve merhametli bireylerden oluşan bir topluma ihtiyaç var.

Aksi takdirde her gün yeni bir olaya tanıklık etmeye devam ederiz.

Suç işlendikten sonra suçluyu tespit etmek ve cezalandırmak tabi ki önemli ama asıl önemlisi, daha suçlu suçu işlemeden engel olabilmektir.

Nelson Mandela diyor ki; “Bir toplumun gerçek karakteri, çocuklarına nasıl davrandığıyla ortaya çıkar.”

Daha ne olsun, daha ne desin.

Derin bir çöküş içinde, çürümüş bir sosyal yapının kurbanı olmuş, narin bedeni suyun içinde bir çuvalda, üstüne ağırlığınca taş konulmuş bir çocuk.

O çocuk hepimizin çocuğu, çünkü o çocuk hepimizin yarası.