Geçen yıl çocuklara karşı oluşan cinsel istismar vakaların sayısı yetmiş bine yaklaşmış. Bunlardan kaçı acaba ölümle sonuçlandı? Yine son 16 yılda 18 yaşın altında 440 bin çocuk doğum yapmış. Son 6 yılda 142 bin 298 çocuk anne olmuş ve bu çocukların büyük kısmı zorla dini nikâh ile evlendirilmiş. Sayının büyüklüğüne bakar mısınız? Cinsel suçların yüzde 46'sının çocuklara karşı işlendiği, çocuğun cinsel istismarında Türkiye'nin dünya listesinde üçüncü sırada olduğu belirtiliyor. Cinsel istismar olsun veya olmasın durumumuzu bir de yeni torağa verdiğimiz Narin kızımız üzerinden okursak Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu’nun cinayet ile ilgili sözlerine kulak kabartmamız yeterli olacaktır: “Aileyle kırk yıllık dostluğum var. Bizlerin bazen bilmediği, bazen de bilip söylememiz gereken şeyler var.” Bütün köyün katili bildiğini ancak söyleyemediğini düşünen insanlar var. Ülkede kendi içinde kapalı, kural ve yasalarını kendi koyan bu köylerden kaç tane var ve iktidarın oluşumunda bu köylerin ne kadar katkısı var? Hizbullah ve Hüda-par bu oluşumların neresindedir? Yasalar yerine güçlünün, gelenek görenek ya da törelerin, cehalet ve dogmaların etkisinde, gerçeklere gözünü kapamak çağımızda değil zamanın gerisinde yaşamak demektir. Feodalizmin tanımı budur. Kadın cinayetleri ile kız çocuklarının katli aynı nedenlere dayanır, feodal ilişkilerin güç gösterisine…
Bu anakronik yaşama nasıl son verilir? Elbette eğitimle… Çünkü insan, eğitim ile insan olabilir, insanlaşabilir. Dolayısıyla bugün en çok insanlaşmayı temel alan bir eğitim anlayışını geliştirmeye ihtiyaç var. Eğitim deyince iki önemli yaşayan felsefe hocasına danışmamız gerekir. Hocaların hocası İonna Kuçuradi’nin bir söyleşide dile getirdiği şu sözleri tekrar anımsayalım derim: “Felsefe eğitimine, etik temelli insan hakları eğitimine, değer bilgisini ve doğru değerlendirme bilgisini odağına alan bir eğitime ihtiyaç var. Üniversite öncesi öğretimde felsefeye dört ders verin, öğretmenlerin hazırlığını da bize verin, Türkiye yirmi yıl sonra farklı bir ülke olur.” Hocanın ne dediğini anlayan Millî Eğitim Bakanlığında çalışan sorumlu bir zat var mı acaba? Etik nedir, ahlâk nedir, bu ikisi arasındaki fark nedir, değer nedir, değerler nelerdir, doğru değerlendirme nedir, nasıl yapılır? Yanıt verecek görevli var mıdır ne dersiniz?.. Betül Çotuksöken ise “İnsanlık, hemen her alanda olduğu gibi, eğitim alnında da dinsel olanı yüzyıllar boyu denedi; uzunca bir zamandır bilimsel olan da deneniyor. Ancak bilimsel olanın temeli felsefi olanla döşenmediği taktirde sorunlar yeterince algılanamıyor. Çünkü felsefe bize, gerilimlerin farkına varmayı, bağlantılar kurmayı, dünya sorunlarını keşfetmeyi öğretir” diyor. Peki nasıl aşacağız biz bu karanlık günleri? Doğru çıkışı gösteren eğitimcilere kulak kabartacağımız günlere geldiğimiz zaman…