Tarihte “Aydınlanma, Rönesans ve Reform” üzerine yazılıp çizildiği kadar hiçbir konu ele alınmamıştır herhalde. Bu üç alan hep beraberce düşünülse de aslında birbirlerinden farklı içerikler taşırlar. Rönesans ile Reform Hristiyan dünyasının bir iç hesaplaşması gibi durur. Rönesans ressamlarının eserleri kiliselerin tavanlarını süsler, Reform ise Papa’ya başkaldırıyı simgeler. Yani her ikisi de kiliseden bağımsız değildir. Oysa “Aydınlanma Devrimi” kiliseye karşı bir duruştur. Bu karşıtlık “Aydınlanma”yı evrenselleştiren niteliklerin en başlıcasıdır. Geçenlerde yitirdiğimiz şair, yazar ve felsefeci Afşar Timuçin hocamız bakın “Türk aydını” hakkındaki eleştirisinde ne diyordu: “Aydınımız toplumu doğru kavramıyor. İki nedenle: birincisi tembel, ikincisi korkak… Bir adam hem tembel hem korkak olduğu zaman kurulu düzene kayıtsız şartsız hizmet etmekten başka bir şey yapamaz.” Demek ki ülkenin aydını ister istemez kurulu düzene hizmet ediyor. Tembelliği anladım da “korku” neyin korkusu dersiniz?.. Aydınlarımızın yoğun olarak kümelendiği en büyük muhalefet partisi de aynı kaçınılmaz sonuçtan nasibini almaktadır. Bugünkü yasalmış gibi görünen popülist, otoriter rejimin sürmesinin başlıca sorumlusu en büyük muhalefet partisi ve onun izini süren aydınlarımızın düzenle uyumlu tutumudur…
Türkiye’de bugünkü gibi bir malzeme bolluğu hiçbir dönemde olmamıştır. Büyük çelişkiler, hukuksuzluk, kadın karşıtlığı, hayvan düşmanlığı, açlık, yoksulluk, eğitimde çöküntü var ama insanlar bu sorunlarla mücadele yerine, kendi özgür, çağdaş yaşantısına karşı bir İslami zorlama ile karşılaşmayı en büyük dert olarak görenler mevcut. Laik yaşamı benimsemiş, başlıca kaygısının kendisinin, eşinin veya kızının özgür ve çağdaş yaşantısına el uzatılması olarak gören bir kesim var. Onların demokrasi talebi birincil amaç değil, daha sonra gelmekte. Öncelik laiklikte, çağdışı görünüm karşıtlığında, kılık kıyafette. Oysa öncelikle demokrasi için savaşmak gerekli, laiklik demokrasinin olmazsa olmazıdır zaten. Ama siz demokrasiden soyutlanmış bir laiklik kavramı üzerinde duruyorsanız bunun ciddi bir karşılığı yoktur. Laik bir yaşantın olsa; ancak insanlar akşam pazarı artıklarından, çöp kutularından beslenmeye devam ettiklerinde sen rahatça yaşamını sürdürebilecek misin yine? Temelde demokrasiyi, adaleti, hakça bölüşmeyi öncelikle ele almak gerekir. Demek ki insanımızın toplumu doğru kavramak gibi bir sorunu da var. Yani baş örtüsü ve laiklik kavramları arasına sıkışmamak lazım. Asıl amaç demokrasi mücadelesi olmalı, laikliğin demokrasinin içinde zaten kaçınılmaz olarak bulunduğunun bilincine varmak lazım…