Geçen haftayı TBMM de kürsüde konuşan bir milletvekiline saldırıyla ve bir kadın milletvekilinin da darp edilmesiyle kapadık. Alpay Özalan adlı futbolcu eskisi kişilik, aslında bugünkü Türkiye’nin özetidir: Milliyetçilik kisvesi altında yalakalık, saldırganlık, halkı kandırma ve iktidara tutunma. Bu zatı muhterem iki dönemdir AKP saflarında milletvekili olarak dövüşmektedir. Asli görevi muhalif vekillere saldırmak olup futbolculuk zamanlarında Türkiye, Hırvatistan ile EURO 96 finallerinde karşı karşıya geldiğinde bu maçtaki hareketi ile UEFA fair-play ödülünü almıştır. O sahneyi hiç unutmam; maçın sonlarına doğru rakip takım santraforu santradan topu alıp tek başına kalemize akmış kaleciyle karşı karşıya kalıp golü atmıştı. Alpay çok nazik ve kibar biri olduğu için değil, aklı ermediği için o faulü yapamamış, golü yememize neden olmuştu. UEFA’da bunu sahi sanıp ona centilmenlik ödülünü layık görmüştü. Bu arkadaş futbolu bıraktıktan sonra, Cumhurbaşkanı ile arası iyi diye başka liyakat aranmaksızın Eskişehirspor’un başına dahi getirildi. Sonra ne mi oldu?.. 2016 yılında Eskişehirspor 1. Ligden Süper Lige geçmek üzere iyi bir takım kurmuş ve liderliğe oynuyordu. Lig’in 8. hafta maçında Eskişehirspor’u konuk eden Göztepe maç berabere giderken son dakika da bir gol atıp galip geldi. Bu sırada bir pozisyona sinirlenen takımın teknik direktörü Alpay Özalan, maç bitmeden oyuncularını sahadan çekti. Bunun üzerine hükmen yenik sayıldığımız gibi, 3 puanımız da silindi. Bu sinirli arkadaş sayesine o sene kıl payı süper lige çıkmayı kaçırdık, bir daha da dikiş tutturamadık. Ne zaman bu adamın suratını görsem şu anda BAL de oynayan Eskişehirspor’un hali pür melali aklıma gelir; bir Eskişehirli, bir anti-faşist ve bir futbol sever olarak kıvranır dururum…
İşte bu Alpay Özalan milletvekili olarak, iki dönemdir görev yaptığı mecliste tek bir kere görüş bildirmek veya yöresinin bir sorununu dile getirmek üzere söz alıp da kürsüye çıkmamış, ancak kürsüde bunu yapanlara pekâlâ musallat olmuş bir kişiliktir ve asli görevi de budur. İktidar partisi tarafından bu görevi iyi yaptığı varsayılarak hep seçilecek sıralardan listeye konmaktadır. Üstelik İdari Amiri yapılarak makam odası verilmekte, altına makam arabası çekilmekte ve kuzular kurda emanet edilmektedir. Balık baştan kokar, Cumhurbaşkanın ağza alınmaması gereken lafları sağa sola savurması, meclisteki saldırılar, kadın cinayetleri, sokak kavgaları, hayvan katliamları ve futbol terörizmi bu ülkenin rutin iklimidir artık. 23. yılını kutlayan iktidar partisinin ülkeyi getirdiği nokta burasıdır. İktidar sallanıyor, koltuk altlarından kayıyor, korku dağları bekliyor ve doğal olarak şiddeti besliyor. İktidarı kaybettiklerinde neler olacağını ve neleri yitireceklerini gayet iyi biliyorlar ve direnmek için ellerinden geleni artlarına koymuyorlar. Ne demişti Leonard Cohen: Herkes biliyor, geminin su aldığını / Herkes biliyor, zarların hileli olduğunu / Ve herkes biliyor kaptanın yalan söylediğini… AKP çöküyor, çökerken ülkenin üzerine devriliyor…