“İnsanoğlu, zaman dilimini ve o dilimde yaşadıklarını kendisinin görüp, yaşadıklarına göre değerlendirirmiş”
Yukardaki cümleyi tırnak içine alıp okurun dikkatine sunduğuma göre hangi ünlü yazar veya düşünürden abarttığımı da söylemeliyim, değil mi? Kesin inanıyorum, o sayamadığım ünlülerden biri buna benzer bir şeyler söylemiş olmalı! İnternet’ten arama meraklıları, yukardaki sözcüklerden birkaçını yazsalar bulacaklardır kimin söylediğini!..
Ama hiç zahmet buyurmasınlar. Yukardaki satırlar, bendenizin felsefe kokan düşüncelerinden ibarettir. Şu an bir daha bakıyorum da;
-Müthiş bir felsefi buluş olmuş!..
***
Yazının başlığı da öyle değil mi? Ama o günlü şarkının sözlerini yazdığı, bestesinin kime ait olduğu Türk Sanat Müziğine ilgi duyanlar anımsayacaktır kuşkusuz;
-Nihat Aşar ve Yusuf Nalkesen!..
Tam da bu sırada, inanılmaz bir şey oldu: TRT Nağme’de o şarkı yorumlanmaya başlamaz mı?
-Nasıl geçti habersiz/O güzelim yıllarım/Bazen gözyaşı oldu/Bazen içli bir şarkı…
***
Söz yazarı, meslekteki büyüklerimden TRT Televizyon Haberleri Müdürlüğüne kadar yükselmiş Altan Aşar’ın ağabeyidir. Bir rastlantı, TRT yıllarımda zamanın “tavukçu” diye ünlenen meyhanesinde üçüyle birlikte olmak bahtiyarlığına erişmiştim. Her üç isme de rahmet diliyorum.
-İşte böyle geçip gidiyor o güzelim yıllar!..
Önce radyo vardı, sonra görüntülüsü!
Benim kuşağım, benden sonraki kuşakların her yıl bitiminde bu şarkıyı mırıldandıklarına eminim!.. Bilmeyenlerin de o yılbaşı programlarında, TRT’nin özel yayınlarında dinlediklerinde eşlik etmeye çalıştıklarına da…
Çocukluk yıllarım, daha o beste yapılmamışken, yani Radyo dönemlerinde ailecek güzel Yılbaşı programlarıyla geçmiştir.
-Parodiler, skeçler, şarkılar ve türkülerle…
İlk gençlik ve olgun yaş dönemlerimizde radyonun yerini, görüntülü resim ve akıcı videolar yayınlayan bir icat alacaktır. Kimileri o icada “Ahmak kutusu” dese de, o sıfatı kabullenip, geçerdik başına kutunun!..
Televizyonun programı tavsadığında, “Hadi tombala oynayalım” uyarısıyla kartlar dağıtılır, çekiliş başlardı!.. Eh yılbaşı hazırlığı olarak alınan çerezlerin, meyvelerin atıştırılmasıyla akıp giderdi yılın son gecesi… Artık sırada, çıkacak “Assolisti beklemek” vardır!.. Artık kim çakırsa…
-Zeki Müren mi, Ajda Pekkan mı olur, bahtına!..
Ve saat tam 24.00’ü vurduğunda, ellerde bilet, pür dikkat Milli Piyango çekilişini izlemek vardır.
-Sanki ‘Büyük İkramiye’ sana vuracakmış gibi!..
PTT’ye takılmak!..
Bu dönemin esprisi de ünlüdür aileler, arkadaşlar arasında;
-Yılbaşını nerede geçireceksiniz?
Karşındaki muhatap, hazır cevaptır, ironi yapacaktır;
-Düşünüyorum, Uludağ’a çıkmak niyetindeydik ama, kaç gündür arıyorum, yer yok!..
Kimileri de değişik ironiyle yanıtlardı;
-Nereye gideceğim, PTT’ye takılacağız!..
İlk çıktığında, duymamış olanlar bir garip bakarlardı söyleyenin yüzüne, sonra muhatabı keyifle söylerdi açılımını ;
-Pijama, Terlik, Televizyon!...
***
Bu noktada pek de “nankörlük” etmeyelim!..
Pijama, Terlik Televizyon yıllarında arada bir “harcama hovardalığı” yaptığımız da olurdu. Sayıları az biraz artmaya başlayan 3-4 yıldızlı oteller, ve bir o kadar da ünlü restoranlar “yılbaşı özel programları” düzenlemeye başlamışlardı.
Hovardalık demişken, maaşımızın “dörtte birini” verip, o düzenleme için bir yer ayırtmaktan söz ettiğimi anlamış olmalısınız !.. Olmadı, nereden yer ayırttığını kurnazlıkla öğrendiğimiz bir akrabanın, dostun masasına yanaşmak çaresi!..
O gecelerden birinde, nişanlı mı evden kaçırıp, Emek Oteli’nin rufunda varlıklı bir akrabamızın mamasına sığınmak gibi örneğin... Merhum Taner Şener’in yorumuyla o şarkıyı dinlemek, eşlik etmek gibi;
-Nasıl geçti habersiz!..
***
Haberiniz olsun!.. Bu yazı bana iyi geldi.
-Her ne kadar gelen yeni yıldan umutlu beklentilerim olmasa da…
Yine tüm insanlığı, çilesi az mutlu yıllar..