Korkusu kalmış içimizde terk edilmiş çocukların. Yitik yüzlü fotoğraflar duruyor siyah-beyaz. Kırık bir vazo masanın ortasında yıkık dökük odada. Susuz ve çiçeksiz... kaldı diyor Atilla ilhan.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu. 20 Kasım 1989 yılında taraf ülkelerin imzasıyla, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde ve Uluslararası İnsan Hakları Sözleşmelerinde yer alan, hak ve özgürlüklerin tamamını imza altına almış.

Sözleşmede; Irk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka görüş, ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet, doğuştan veya başka durumlardan kaynaklanan farkların dahil, hiçbir ayrım gözetilmeksizin her çocuğun ve her insanın yaşam hakkına sahip olduğu kabul edilmiştir.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, Çocuk Hakları Sözleşmesi; 196 ülkenin taraf olduğu ve bu güne kadar en fazla ülkenin bir arada oyladığı, insan hakları belgesi olarak tarihe geçmiştir.

Güvence altına alınan bu haklar, maalesef yeteri kadar korunamamaktadır.
… 
İçinde; yalan, kibir, ıstırap, öfke, pişmanlık, keder ve riya barındıran Pandora’nın kutusu gibi. Savaş her yıl farklı bir coğrafyada…
Kafkasya’dan – Uzak doğuya, Latin Amerika’dan Doğu Avrupa ve Afrika’ya ama çoğunlukla şiddetin kol gezdiği, kötülüğün karanlık yüzünün uyumadığı, ölümün süresiz demir attığı Orta doğuda.

Savaşın acımasız yüzüyle pençeleşen çocuklar, kadınlar, yaşlılar, anneler, babalar…

Teknoloji’nin harika gözüyle, savaş seyreden suskun dünya… 

Çocuklar ölüyor…

Yüzleri yitik siyah beyaz fotoğraflarda…
Yıkık duvarlar altında, kırık vazolarda, çiçek gibi susuz kalmış, terk edilmiş çocuklar ölüyor…
Her yerde…


Ama Sezai Karakoç diyor ki "Neyse ki yarın var. Umutların en sevdiği gün." 

Evet yarınlar çocukların, rengarenk umutlarla…