Soyguncunun biri, bir bankaya girmiş.
Çekmiş silahını havaya ateş etmiş.
Herkesin yere yatmasını istemiş. 
Kasalardaki paraları toplamış ve kapıya doğru yönelmiş.
Tam çıkacakken, oradaki bir adama sormuş:
-Beni gördün mü?
-Adam şaşkınlıkla “evet gördüm” deyince, çekmiş tabancasını adamı alnında vurmuş.
Dönmüş, tam kapıya yönelmiş; bakmış kapının yanında bir karı koca duruyor.
Adama sormuş:
-Beni gördün mü?
Adam gayet soğukkanlı bir şekilde yanıtlamış:
-Valla ben hiçbir şey görmedim, ama benim hanım gördü herhalde… 

Siz, fıkradaki olayın vahametine çok takılmayın ama tehlikenin büyüğü bazen yanı başınızdadır. Bazen de hiç aklınıza gelmeyecek son baktığınız yerdedir.
Soruların cevapları da öyledir, her şey karmakarışık görünse de, aslında olayların ipuçları, sebepleri, meydana gelişi ve kanıtları da,  gözden kaçırdığımız çok basit ayrıntılarda saklıdır.
Toplumsal, sosyal ve ekonomik sorunların çoğu, zaman içinde birçok yönüyle hepimizi uyarıyor, fakat bu uyarıların birçoğu nedense dikkate alınmıyor.
Alınmayınca da geç kalınıyor, geç kalındığında ise olay gerçekleşiyor ve ihmaller zinciri sürüp gidiyor. Olaya bir suçlu aranıyor, bulunmayınca da bir günah keçisi!
Gerçek suçlu mu? Çoğunlukla onlar hayatlarına devam ediyor.

Örneğin TÜİK’e göre 6 Şubat Kahramanmaraş merkezli depremlerde 45 bin 784 kişi hayatını kaybetti. Yüz binden fazla yaralı ve on binlerce bina yıkıldı.
Birkaç sorumlu bulundu ancak binayı çürük yapan binlerce müteahhit, denetleyen onlarca yapı denetim şirketi, bina tasarlayan mimar, izin veren belediye, tarım arazisini imara açanlar, 5 kat yerine 10 kat’a izin verenler, gecekondunun mimarisi sağlam raporunu çıkaran, demirinden çeliğine, çimentosundan kumuna her şeyden çalan suçluların bir çoğu, hala tespit edilemedi.
Demek ki mesele neymiş, tehlike bize en yakın yerdeymiş ama fark dilmez bir hale bürünmüş ve onu gözden kaçırmaya devam ediyoruz toplum olarak.
Tıpkı geçen hafta Bolu da yanan otel, Konya da çöken bina, Diyarbakır da, Van da, Tekirdağ da, İstanbul da öldürülen kız çocuklarının akıbeti gibi.
Yarın yine deprem olacak, yine kadına çocuğa şiddet tekrarlanacak, otel, ev, fabrika ile dükkanlar ve ormanlar yanmaya devam edecek.
Gerekli olan; bu olaylar olmadan denetim yapmak ve tedbir almaktır. Gerçekleştikten sonra suçluyu bulmak önemli ama nedense ulaşılamıyor.

Sokaktaki adam merak ediyor. Son zamanlarda ülkenin durumuna akıl sır erdiremiyor. Çünkü memlekette garip bir haller oluyor diyor.
Ekonomik buhranın gölgesinde gelişen bunca tatsızlığın sorumlusu kim diye soruyor?
Siyasetçisinden, sporcusuna, sinemacısından oyuncusuna kadar her gün birileri tutuklanıyor. 
Ülkede bunca sorun varken ve bu sorunlar çözüm beklerken vatandaş şaşkın. İktidar, sorun çözmekten çok, sorun üretmeye mi evirildi diye düşünüyor.

Belki de; “Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir” atasözü, tehlikenin sesini duyar gibi ve tehlike her zaman dikkate almadığınız yerden gelir.

Artık çoğu kimse görmüyor, duymuyor, tepki vermiyor, sorgulamıyor.
Özetle kendi halinde sessizce, öylece yaşamaya devam ediyor.
Birsen Tezer diyor ki; “Her yeri yalnızlık sarmış. Sen nasılsın?” diye soran bile yok artık.
Bizce de, olacakları uzakta aramayın çünkü her şey yanı başınızda olup bitiyor.