-Uluslararası Eskişehir Pişmiş Toprak Sempozyumu sona erdi!..
Yukardaki söz dizisini gazetelerimizde 16. kez görüyor olmalısınız. Ya da “Sona Erdi”nin yerine geçerli olmak üzere “başladı” ünlemiyle…
Bu sempozyumun yaratıcısı ise merkez Tepebaşı ilçesi ve onun 4 dönem sevilen başkanı;
-Ahmet Ataç…
Sevgili Başkanın, ilçesine yaptığı kentsel hizmetlerin yanında eğitsel, kültürel sanatsal aktivite ve projelerini unutmamak gerekir. Ancak şahsen “Pişmiş, Toprak Sempozyumu’nu” ayrıca değerli bulanlardanım.
Bir 50 yıl kadar önce merhum devlet adamı Süleyman Demirel ile SAKARYA’da yaptığım “mülakatta” pişmiş toprağa şöyle değiniyordu;
“-Eskişehir’de endüstriyel gelişme un değirmenleri ile başlamış, kiremit-tuğla fabrikaları ile devam etmiş ve memleketimizde inkişaf eden otomotiv endüstrisinin Eskişehir’deki yan kuruluşlarıyla modern bir sanayi merkezi olma noktasına gelmiştir.”
***
Demirel’in tanımlamasıyla şehrin ilk “endüstriyel” gelişiminin temelinde “pişmiş toprak”, yani kiremit ve tuğla fabrikaları vardır. Hatırladığım kadarı ile Başkan Ataç’ın sempozyum düşüncesinin temelinde de o kuruluşların varlığı yatmaktaydı;
-Kılıçoğlu, Kurt, Çift Kurt, Fil ve diğer kiremit fabrikaları…
Dünkü kapanış konuşmasının bir yerine Başkan Ahmet Ataç şöyle diyordu:
“ilk sempozyumdan sonra şamot toprağını öğrenmiş olmamız, bizi pişmiş toprağın sanat değeri olan ürünlere yönlenmemizde etkili olmuştur. Kısaca Pişmiş Toprak Tepebaşı’nın hafızasıdır.
Bu arada şamot, kilin pişirilmesiyle elde edilen, çamura bağlayıcı katkı sağlayan bir yan üründür. Çamurun “iskeleti” de.
Sözün özü, sempozyumun ana sponsorlarından biri, halen faal olan birkaç kuruluştan “Kılıçoğlu Kiremit’in” yönetim kurulu başkanı Şeref Burak Özaydemir’in kısa konuşması da bu anlamda bilgilendiriciydi.
100.cü Yıl’a armağan
Başkan Ataç, bu yılın katılımcıları anlamında bilgilendirmede bulunurken “Biliyorsunuz her yıl bu sempozyuma 5 yerli, 5 de yapancı sanatçı çağırıyorduk. Bu yıl tamamı yerli tamamı yerli 23 sanatçının katılımı ile yapıldı.” Derken nedenini, Cumhuriyetin 100. Yılının anlamlandıracak anonim bir eser yaratmak olduğuna değindi.
Düşünce ve uygulamanın bir minyatür örneğini videoda gösterirdi. Anladığım yarım güneş ve onun etrafında çeşitli imgeleri simgeleyen çıkıntılardan ibaretti. Bu sütunda o eser ve yaratıcıları toplu halde görülüyor. Fotoğrafa bakarak bir yorumda bulunmam doğru olmayacak. Tüm Eskişehirliler bunu görecek ve kuşkusuz anlayanlar değerlendirmelerde bulunacaktır.
-Şehrimize armağan olsun…
_________________________
Tuna çiftinin emeği,
Avlu Sanat Galerisi.
Küçük çaplı ama anlamlı bir sanat etkinliği daha…
Aileden kalma klasik bir mahalle evi düşünün. Arkasında bahçesinde çiçekler, birkaç ağaç ve genişçe bir asma altı!.. Daha önce bir-iki kez görmüşlüğüm vardı bu evi. Son görüşümde ise değişiklik şaşırtıcı idi.
İki katlı ev dostlardan Yüksel ve eşi Gülser Tuna’ya ait. Ev iki yıllık bir emek sonunda adeta minyatür bir sanat ve sergi evine dönüştürülmüş. “Nasıl bir ilgi?” derseniz, kaynağı Gülser Hanım. Memuriyetten emekli olduktan sonra, yeteneğini değerlendirerek “resim yapma” üzerine yoğunlaşmış. Hatırlıyorum, şehrimizde bazı salonlarda sergi de açmıştı.
Hal böyleyken Yüksel Tuna’ya da evin restorasyonu düşmüş, “Avlu Sanat” ortaya çıkmıştı. Bu ilk açılışa ilişkin Gülser Hanım şunları anlattı:
“Yüksel’le birlikte 2 yıl uğraştık, ardından ilk karma sergi ile açmış bulunuyoruz. Karışık Tekniği kullanan 18 sanatçı dostumuzun eserleri yer alıyor. Heykel, seramik baskı türü, dijital baskı, yağlı boya gibi çalışmalar bulunuyor. “
Bu emeğin kentimizin sanat hayatına katkı sunacağını umuyorum.