Eskişehir Sanayi Odası’nda bir yıl kadar profesyonel çalıştım, ama ilişkilerimi hiçbir zaman koparmadım. ESO’daki profesyonel çalışma döneminde, bültenin düzenlenmesi, salça ve demir-çelik raporları, tarımsal yapı analizleri, Prof.Orhan Oğuz’un baskın gibi ziyareti, İstanbul okyanusuna açılan yelken, hepimizi sarsan kaza haberi zihnimde diriliğindeki silinmeyen anılardır.
ESO Haber Bülteni yayınlanması Yılmaz Çakır’ın genel sekreterlikten ayrılmasından sonra aksamıştı: Göreve başladığımda ilk iş bülteni tekrar düzenli ve kaliteli içerikle çıkarmaktı.
Bültene ilgili haberleri kendim oluşturuyor; içeriklerini düzenliyordum. Sonolay’ın deneyimli ve yetenekli sekreteri Sema Çakır da ESO’da işe başlamıştı. Mimarların kullandığı el yazısı font şablon cetveli kullanarak haber ve yorum başlıklarını oturtmakta sıkıntı çekiyorduk. İlk iki bültenin düzenlenişini Mümtaz Zeytinoğlu da beğenmemişti.
Bültenin teknik sorunlarını ilk ay sonrasında çözdük. ESO’ nun makinesinde baskı işlerini yapan Behçet arkadaşın da gayretiyle işler rayına oturdu. Bülten haberlerini ulusal haber ajanslarına, doğrudan gazetelere gönderiyordum; o zaman gelişmekte olan ekonomi sayfalarında beklediğimizden daha fazlası yansıyordu. Yaygın medyada yansıması yönetimin de hoşuna gidiyordu.
Salça ihracatı
Mümtaz Bey yönetim kurulu toplantısı için geldiğinde bana, “ Kimseye söyleme. Senden ülkemizin salça ihracatındaki sorunları ortaya koyan bir rapor yazmanı istiyorum” talimatı verdi.
Gazetede edindiğim deneyimle, “ Salça konusunda bilgilerim yeterli değil; izin verirseniz sahada eli taşın altında olanlarla görüşmeler yaparak durum değerlendirmesi yapayım” dedim.
Gerekli yol ve konaklama masraflarını avans olarak aldım; Marmara Bölgesi’nde ne kadar salça üreten tesis varsa hepsinin yetkilileriyle görüştüm. Yunanistan ’la ilgili aktarılan bilgilerle karşılaştırmalı olarak çok kısa rapor haline getirdim.
Raporu teslim ettikten sonra, yönetim kurulu toplanı öncesi odaya gittiğimde, araştırmalardan sorumlu biri İngiltere’de, diğeri Fransa’daki üniversitelerde doktoralı iki araştırmacı arkadaş da gelmişti. Arkadaşlar, bir kenara çekip özür dileyerek, kendilerinden de salça konusunda rapor istendiğini söylediler. Çok utandım; birlikte çalıştığım arkadaşlarla bilgiyi paylaşmamıştım. Çok olgun bir insan olan arkadaşlar, “ Aynı hatayı biz de yaptık. Bu bize ders olsun, yaşamda böyle şeyler de var!” diyerek utancımı hafiflettiler.
İngiltere’den önemli bir üniversiteden doktoralı arkadaşla çarşıda bir pastaneye gittik. Rapor yanımda olup olmadığını sordu. Yazdığım kısa raporu verdim. Dikkatle okudu, kendisinin bir dizi istatistik rakamı ve grafikle desteklenen raporunu verdi. Uzun bir rapordu; eve döndüğümde dikkatle okudum.
Çarşamba sabahı işe geldiğimizde araştırmacı arkadaşın işten ayrılma yazısını gösterdiler. Fırsat bulur bulmaz kendisine ulaştım:” Bizi değişik bir yöntemle sınadılar. Kendi açımdan ESO da kalmayı doğru bulmadım. Hayat böyle bir şey…” diye özetleyebileceğim değerlendirmesini yaptı.
Kısa süre sonra diğer arkadaş da sessiz sedasız görevinden ayrıldı.
Demir-çelik dağıtımı millileştiriliyor
Bir ay kadar ir zaman geçmişti.Mümtaz Bey, “ Demir-çelik dağıtımını devletin yapmasının etkilerini” araştırmamı istedi. Demiri inşaat alanında görmüş, hiçbir bilgisi ve fikri olmayan insandım. Aldığım görevi tıpkı salça raporunda olduğu gibi sahada araştırmaya karar verdim.
Karabük’e gittim. EİTİA’ dan sınıf arkadaşımız Fuat Güney’i buldum. Sırada bir kasaba otelinde yerleştim. Fuat’ın tanıdığı inşaat demiri üreten bir haddehaneye gittik. İşletme sahibi en büyüğünden en küçüğüne 38 haddehane olduğunu söyledi bize bir liste verdi.
Önce en büyük haddehaneye gittik. Sahibi, “ Ülkemizde inşa edilen yapıların yüzde 80 ruhsatsız. Devlet ruhsatsız olana demir tahsis edemez. O zaman da piyasada karaborsa oluşur” dedi. Sonra en küçük işyerine gittik, sahibi benzer sözcüklerle aynı gerekçe çerçevesinde yapılan kamulaştırmanın yanlış olduğunu belirtti.
Haddehanelerin hepsine gitmeyi planlamıştım; bir de Karabük Demir-Çelik işletmeleri satış yetkilisiyle görüştüm. Aynı gerekçeyi oradan da dinleyince Eskişehir’e döndüm. İki sayfayı bulmayan kısa bir rapor yazdım.
Yönetim kuruluna Mümtaz Bey’in raporla ilgili ne diyeceğini merak ediyordum. Toplantı başladıktan sonra seslerin duyulduğu kitaplıktan değerlendirmeleri izledim.
Diğer gündem maddelerinden sonra , ESO Yönetim Kurulu Başkanı, raporu özetledi. Sonra da, benim “sahadan öğrenme metodu” geliştirdiğimi coşkuyla paylaştı. Kimseye görünmeden, içi rahatlamış ve özgüveni artmış bir ruh haliyle İbrahim Yazıcı’nın mağazasına gittim.
Hafta sonu Turhan Tükel’le konuşuldu. Başbakan Bülent Ecevit ve Enerji Bakanı Deniz Baykal 'den randevu alındı.
Başbakanlıkta Deniz Baykal, Tanju Polatkan ve Turhan Tükel’in katıldığı toplantıda rapordaki gerekçeler karşılık bulmadı .Daha sonra demir dağıtımı kamulaştırıldı; kısa zamanda büyük bir “gölge fiyat oluşmasına” tanıklık ettik .
Haftaya : Eskişehir’de tarımsal yapı analizi.