Tarımsal yapı analizi raporunda, Eskişehir’de  “hayvan potansiyeli”  bölümünü bir kez daha okudum. Tablolardaki rakamları tekrar tekrar  yeniden hesapladım. Yanlış bilgi vermemek için büyük bir özenle  değerlendirmeler yaptım.
    Hayvan sayılarının bazı yıllar yüzde 5, diğerlerinde yüzde 10 artışı olasılık ve istatistik derslerinde okuduğumuz temel ilkelere uygun değildi.
    Sabah  ESO’ya  gittim; ESTON  fabrikasına telefon ettim: “ Mümtaz Ağabey, mutlaka  görüşmem gerek!” dedim.
    Bir araç gönderdi saat  10 dolaylarında kapısı açık odasına daldım. Elimde  rapor var,  Benim tedirgin halimden  anlamış olmalı ki, o gülen gözleriyle ,” Hayrola!” dedi.

Bu raporu dağıtmayalım
Yaptığım hesaplamaları  tabloların kenarına renkli bir kalemle not etmiştim. Tabloları inceledi, o keskin zekasıyla  ben anlatmadan durumu kavradı: “ Hayret yahu… Nasıl oluyor da hayvan  sayısı ya yüzde 5 ya da yüzde 10 artıyor. Bu doğaya da, üretim yapısına da, olasılık ve istatistik hesaplara da uyacak bir şey değil!” dedi.
    “Mümtaz Ağabey, Turgut Bey’e verdiğimiz raporu da alalım; ben durumu kaynağından inceleyip zihnimizi netleştirdikten sonra   karar verelim “ dedim.
    Turgut Çuhacı ’ya  telefon etti. Raporu  ESO’ya gönderdi. Ben de ESTON’dan doğru valiliğe gittim. Biraz bekledikten sonra  Vali  Münir Güney’le görüştüm. Hemen  Veteriner İl Müdürünü  çağırdı. Durumu  kendisine  benim aktarmamı söyledi. Saptadığımız durumun  bilime aykırı solduğunu söyledim.
    Veteriner İl Müdürü, bana verileri aktan görevliyi çağırdı. Yaşı ilerlemiş bir arkadaştı. Vali’nin  sağında ben, solunda İl   Veteriner İl Müdürü, karşısında da görevli vardı. Elinde  bana bilgileri aktardığı  defter vardı.
    İl müdürü görevliden hayvan sayılarını nasıl hesaplandığını, DİE’ye aktarılan verilerin nasıl oluşturulduğunu sordu. Sakin sakın durumu  anlattı: “ Efendim, daha önce  ‘hayvan vergisi’ nedeniyle bütün köylerde hayvan sayımı  yapılır; jandarma denetimi, öğretmen ve imamlarla  kaçak ve kayıp olmaması da kontrol edilirdi. Hayvan vergisi  1950’lı yılların başlarında  kaldırılınca bizim müdürlük olarak sayma yapacak donanımız olmadığı gibi, köylere giderek yerinde tespit yapacak araç-gerecimiz ve kadromuz da olmadı. Biz eski  rakamları baz alarak havaların iyi gittiği yıllarda yüzde 10, kötü gittiği yıllarda yüzde 5 artışlar yaparak DİE’ye  bildirdik” dedi.
    Görevlinin verdiği bilgi işin esasını öğrenme sevinci kadar, günlerce üzerine çalıştığım, yöneticilerin de  özgüsünü  aldığım  raporu bir  çöp yığını haline getirmesinin  üzüntüsünü aynı anda yaşıyordum.
    ESO’ya döner  dönmez  Mümtaz Zeytinoğlu’nu aradım; durumu olduğu gibi aktardım. Benden önce Vali Münir Güney de  telefon ederek durumu paylaşmış  ve hep birlikte bir çözüm bulmayı önermiş, Benim çok üzüldüğümü, gazete de olduğu gibi, burada da işimi çok ciddiye aldığımı  takdir ettiğini de belitmiş.
    Milli Eğitim Müdürlüğünün öğretmenleri, İl Müftülüğünün  imamları  harekete  geçirmesi halinde, yaklaşık 420 yerleşim merkezinde “hayvan  varlığı” hakkında  saha araştırması yapabileceğimizi aramızda  tartıştık. Durumu gidip valiye anlattım; araştırmanın metodu, yasal  kısıtları ve diğer boyutları hakkında  değerlendirme yaptık.
    Sahada  bilimsel olarak kabul edilebilir  sapmalara dayalı hayvancılık araştırması için bir “metot önerisi”  hazırladım. Vali Münir Güney ve ilgili il müdürleriyle paylaştım; Mümtaz Bey  de zor bir iş olduğunu belirterek  her ilçeden  seçilmiş köylerle çalışmanın daha erişilebilir olacağını önerdi. Sivrihisar’ın köylerinde  çalışmaya  ilk adımı attık.
    Birkaç gün sonra  milletvekilliğini kaybeden Prof.Dr. Orhan Oğuz,   Mümtaz  Bey’in de bulunduğu bir an ESO’ya baskın gibi bir ziyaret yaptı.

“Siz solcusunuz leen,  beni sevmezsiniz”
Prof.Dr. Orhan Oğuz  Eskişehir ağzı kullanarak söze girdiyse arkasından mutlaka önemli bir şey çıkardı…  Orhan Hoca  söze, “ Leen siz solcusunuz, beni sevmez siniz” diye başladı. Mümtaz Bey  şiddetle itiraz etti :” Hocam siz üretken, verimli ve bu topraklara katkısı olan insansınız. Seninle biz her yere gideriz; her yerde yanında dururuz; her işinde omuz veririz!” dedi. Bu karşılıklı  iltifat birkaç kez tekrarlanınca söze karışmadan oturan  bana döndü;  “ Bu ben bakanken TÖS  boykotunu yapanlardan biri…”  dedi.  Mümtaz Bey’den etkilenerek, “ Olur mu Hocam. Biliyorsun  Yılmaz Büyükerşen’le Ankara’ya geldim, sizi Fakir Baykurt ve arkadaşlarıyla uzlaştırmaya çalıştım. Bakanlık üst kademe yöneticilerin çok sert tutumu nedeniyle  cepheye döndüm. Sizi biz severiz, her zaman sizin yanınızda dururuz” dedim…
    Birden durdu, Mümtaz Zeytinoğlu’na  dönerek, “ Ben İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler  Akademisi’nde  Nehat Sayar yerine  Başkan olacağım. Rüştü’yü de götürmek istiyorum!” dedi.
    Biraz önceki angajmanlarımızla “hayır” demek mümkün değildi… Bir sessizlik oldu. Başka şeyler konuşuldu, Hoca  ESO’dan ayrıldı.
    Mümtaz Bey, “ Sürpriz oldu. Ne düşünüyorsun? Senin akademik kariyer yapma istekliliğini biliyorum “ dedi.
    “Ben size söz verndim; siz izin vermeden sizi asla bırakmam” dedim.
    Birkaç gün düşünelim diye önerdi… O gün  evde de kimseye söylemedim durumu. Mümtaz Bey ve Selami Vardar’la bir ortak değerlendirme yaparak karar vermeyi kararlaştırdım. Öyle de yaptım, ikisinin ortak kararı ve değişik olasılıklar üzerine neler yapılacağını  da değerlendirdikten sonra  İstanbul cangılına  dalmaya  karar verdim.
Haftaya: İstanbul’da Taksim’de  kurduğumuz gelecek düşler
________________________________
Not: Yılmaz Çakır, Mümtaz Zeytinoğlu’nun çevresindeki isimlerle ilgili bir ekleme yaptı: İsmail Kanatlı, Ege Cansen, Nurullah Gezgin, Erdem Gülegen, Fahir İlkel, Cezmi Ovacık, Yalçın Onrat, Yılmaz Büyükerşen Orhan Oğuz, Turgut Çuhacı, Fazıl Zobu. Şinası Ertan  gibi isimlerin eklenmesi  gerektiğini anımsattı. Katkısı için  teşekkür ederim.