Geçtiğimiz cuma günü bu ülkenin uyanık ve ayakta olan kesimleri “beş genç teğmen ile alay, tabur ve bölük komutanlarının ordudan atılmalarını” bekleyenler ve beklemeyenler olarak ikiye bölünmesini yaşadı. Beklemeyenler; “o kadarını da yapamazlar, gencecik çocukların ordudan atılmalarına vicdanları izin vermez” diyenlerdi. Bekleyenler; “artık geri dönülmez yollardayız, mutlaka atacaklar ve güçlerini meydan okurcasına gösterip korku imparatorluğunu pekiştirecekler” diyenlerden oluştu. Ben ikinci tarafta yani bekleyenler tarafında yer alıyordum, çünkü AKP iktidarındaki karşıdevrim sürecinin geldiği seviyeyi artık anladığımı sanıyorum. Karar oy çokluğu ile disiplinsizlik kisvesi altında ideolojik olarak alındı ve tabii ki atılmaları yönünde çıktı. Orada bile bir ayrışma yaratıldı. İşte ben tam disiplin kurulunun bu karar aşamasındaki ayrışmasına hayretle bakarken ve de saraydan yana hüküm veren kapıkullarının nasıl insanlar olduklarını düşünürken, sevgili kadim dostum, liseden sınıf arkadaşım, usta gazeteci Cahit Çataloğlu’nun sosyal medyadaki bir paylaşımı düştü önüme. Cahit tarihten dersler veriyor ve tarihin kimleri nasıl andığını anımsatıyordu bizlere. Ben pek beğendim ve çok şey öğrendim, umarım sizlerde beğenirsiniz…
18’inci Osmanlı padişahı İbrahim, yani meşhur lakabıyla "Deli İbrahim" 1640 yılında 25 yaşındayken tahta çıktı. 8 yıl sonra da henüz 33 yaşındayken hayata veda etti. Kösem Sultan'ın oğlu olan İbrahim'in 4 eşi vardı, sarayda hep birlikte yaşarlardı ama harem de elinin altındaydı. Deli İbrahim güzel kadınlara dayanamazdı. Kendi döneminin komutanlarından Abhaz İbşir Paşa'nın dillere destan güzelliğe sahip karısı Perihan'a da bir gün göz koydu. Kocası İbşir Paşa her şeyin farkındaydı ama makamını korumak ve efendisine sadık görünmek adına "Üç Maymun"u oynamaya başladı. Öte yanda aile kavramına çok fazla değer veren ve padişahın bu isteğine açıktan karşı duran bir başka komutan daha vardı. Onun adı da Varvar Ali Paşa idi. Padişah Deli İbrahim, Abhaz İbşir Paşa'yı dolduruşa getirerek Varvar Ali Paşa'nın üzerine saldırttı. İbşir Paşa, diğer paşanın kellesini almak için pusuya düşürdü. Varvar Ali Paşa'nın son sözleri tarihe geçti; "Ulan ben senin karının ırzını korumak için padişaha bile isyan ettim. Senin gibi gavatların namusunu koruduğum için mi benim kellemi alacaksın deyyus?" Boynuzlu İbşir Paşa tek kelime cevap veremedi, Varvar Ali Paşa'nın kellesini uçurup, saraya gönderdi. Sonra ne mi oldu? Sadakatinin (!) sonucu olarak İbşir Paşa'yı sadrazam yaptılar. İbşir Paşa elbette çok mutlu olsa da halk arasında ölümsüz bir unvana kavuştu. Ona "Deyyus-u Ekber" unvanını uygun gördüler. Günümüzde bile hala öyle anılır…