Yaşlandıkça yeni yıl kutlamaları da sıradanlaşıyor sizin için, eski önemini yitiriyor. “Ne farkı var ki diğer günlerden”, “bu geceye niye özel önem veriliyor” diye soruyorsunuz kendinize. Kutlanmasına asla karşı değilim, biliyorum yeni bir yıl yeni bir umut demek. Aslında demek istediğim yaş aldıkça, seneler geçtikçe hep birbirinin aynısı kutlamaların sürüp gitmesi ve o özel geceyi kanıksamış olmak herhalde. O biteviyeliğe son verip bir değişiklik yapmak mümkün ancak o gücü, o güdülenmeyi hissedemiyorsun artık.  Beklentinin azalması ya da belki de bazıları için “işkenceyi uzatmak” anlamına gelen umudun tükenmesi de etken mi acaba? Her ne olursa olsun yine de elbet vaz geçmeyeceğiz yeni yıl kutlamalarına katılmaktan, hatta sevdiklerimizle seneye şunu yapalım diye plan yapmaktan. Umarım güzel geçirmişsinizdir eski yılın son, yeni yılın ilk saatlerini. Dillerim güzel anılar biriktirmişsinizdir ileriye dönük. Bunlar hep insana dair duygular; anmak, ummak ve umutlanmak…
Bazen yeni yıla inat birileri çıkıyor, sürekli umutlarınızı köreltmek için çabalıyor, insanlığın gelişiminin ileriye doğru seyretmesine engel oluyor. Üç tarafı denizlerle, dört bir tarafı yalanlarla çevrili ülkede ötekileştirici, hırpalayıcı dil kullanılıyor, insanlar karalanıp ayrıştırılmak isteniyor. Oysaki toplumu oluşturanlar birbirlerine muhtaçlar. İnsan olmanın okulu olması lazım. Yönetmeye talip olanlar önce o okulu bitirmeye zorunlu olmalılar. Mezun olamayanlar siyasete talip olamasınlar. Ama ne yazık ki insan olmanın okulu yok. İki yüz sene evvel, ilk sosyolog Saint Simon’un öğrencileri, insanların birbirlerine muhtaç olduklarını göstermek için düğmeleri sırtında olan ceketler giyerlermiş. Olmayan “insanlığın okulunda” ilk verilecek ders bu olsa gerek. Şimdiki durumumuzu “Aydınlanma” çağının filozofu Helvetius özetlemiş: “Fikirlerimiz içinde yaşadığımız toplumun zorunlu sonuçlarıdır”. Öyleyse bizler nasıl bir toplumda yaşar olduk? Böylesi toplumların uzun süre ayakta kalması mümkün mü? Yaşamak üzerine Buket Uzuner’in üzerinde hayli düşünülmesi gereken bir aforizması var: “Yaşamak, hayatta kalmak ve var olmak eş anlamlı değildir…”