Bu ülke verimli topraklara sahip olmasına karşın, canlıların yaşaması için elverişli ortama ve insan ilişkilerine sahip değildir. Bu söz bir sağlık heyetinin bilimsel raporu değil, bu ülkede yaşayan ama yaşama sevincini yitirmiş, her aklı başındaki vatandaşın anonim yargısıdır. Bir ülke düşünün okullar tatil olmuş ve siz bir kar tatili yapmayı düşleyerek çoluk çocuk gittiğiniz bir otelde ya yanarak ya dumandan ya da kurtulmak için yüksekten kendinizi atarak ölüyorsunuz. Ya da bir maden isçisisiniz kömür çıkarmak için girdiğiniz madenin çökmesi sonucu yine ölüyorsunuz, bu işin fıtratında var diyorlar. Eski demiryoluna “hızlandırılmış tren” adıyla sefer koyuyorlar, tren devriliyor katliam oluşuyor, suçlu hızlı giden makinist oluyor. Yeni doğmuş bebeğinizi hastalık gerekçesi ile sizden alıp üzerinden para kazanmak için yoğun bakıma alıyorlar ve bir süre sonra size bebeğinizi kaybettiğinizi söylüyorlar. Bu nasıl devlet etrafta bir sorumlu, bir yetkili görüyor musunuz? Hesap verebilecek birileri var mı? Yok! Utanma var mı? O da yok! Bütün bu olup bitenden, yaşamını yitiren onca kişiden sorumlu tek kişi olmaz mı? Eğer yoksa bütün bir sistem sorumludur ve bu “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi insan hayatını hiçe sayan, yaşam karşıtı bir yönetim biçimidir” demektir…
Sorumlu yok, liyakat yok, denetim yok! Bir ülke düşünün, Milli Eğitim bakanının okulu, Ticaret Bakanının işletmesi, Turizm Bakanının oteli, Sağlık Bakanının hastanesi var. Bunlar mı denetleyecekler; kendi okulunu, kendi işletmesini, kendi otelini, kendi hastanesini? Ülkenin nasıl bir ülke olduğunu anlayabilmek için orada yurttaşlarının nasıl öldüğüne bakılmalı diye beylik ve pek doğru bir laf var. Laf var da devlet yok, devlet çökmüş… Devletin çöktüğü yerde vatandaş nasıl yaşasın. İnsanın canı yazı yazmak falan istemiyor. Ne yazacaksın ne diyeceksin ki? Bu karanlık dönem elbet bir gün bitecek, görmek istiyorsanız o güzel günleri, siz bu süre içinde hayatta kalmaya bakın…