Zorlu hava koşulları altında güçlükle “Assos’ta Felsefe” günlerinden döndükten sonra, iki gün boyunca tartışılan “Aydınlanma” konusu üzerine yazı yazmak için klavyenin başına otururken aldım deprem haberini. Konu doğal olarak aydınlanmadan karanlığa, hoşnutluklardan acıya, gülümsemelerden ağlamalara dönüştü. İnsan olmanın tarifi gibi, ne zaman ve nasıl olacağını bilemeden başına gelenlerden dolayı mutluluktan acıya doğru bilinemez bir serüvene doğru sürükleniyorsun istemeden. Aydınlanmayla ilgili bir yazıyı sonralara bırakarak şimdi acıyı paylaşma zamanı…
Orta ölçekli Anadolu şehri merkezli büyük bir deprem bunca hasar oluşturuyorsa, İstanbul’da oluşacak olan neler yaratır, mutlak düşünmek ve önlem almak gerekmez mi? Yoksa geç bile kaldık mı? Onca parayı yine betona niye gömdük ki? Hani deprem değil binalar öldürüyordu, o binalarda insan yapımı ya. İnsan nasıl olur da kendi kendini öldürür diye sorasım var. Akla dayalı yaşayamazsan, seçimini akla dayalı yapamazsan, sadece tutkularına bağlı davranırsan demek ki sonuç belli. Deprem bölgesindeki insanlarımızın, yakınlarını yitirenlerin acısını yüreğimizde duyuyor ve paylaşıyoruz. İnsanın içinden yazı yazmak da gelmiyor, şimdi dayanışma, insan olma zamanı…